Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Hunların gelişi, hem Romalılar hem de Gotlar için tam bir sürpriz oldu - Hunlar çok çirkin, farklı ve insana pek benzemeyen varlıklar olarak tasvir edilmişti. Üstelik ilk zamanlar süvari merkezli savaş taktikleriyle başa çıkmak oldukça güçtü. 4. yüzyıl yazarı Ammianus'a göre, Hunlar: Aniden küçük gruplara ayrılır (her biri ayrı bir kabile) ve saldırırlar, gevşek nizamda her an her yönden saldırıp hasımlarını yok ederler; olağanüstü hızlı olduklarından, bir mevziye ya da ordugâha saldırdıklarında gereken tedbiri almaya zaman olmaz. Bu yüzden hiç düşünmeden, onlara savaşçıların en korkuncu diyebilirim. Uzak mesafeden, keskin kemik uçlu oklarla saldırırlar [okçu süvari]... Ardından açılan gediklerden hücum edip yaşamlarını hiçe sayarak ellerinde kılıç düşmana cullanırlar. Kement kullanarak hasımlarını hareketsiz hale getirir ve kaçmalarını ya da savaşmalarını engellerler.
Sayfa 128Kitabı okudu
Ostrogotlar Asya ile Avrupa'nun sınır bölgesinde, Don Irmağı'ndan Eflak'a kadar olan sahada hüküm sürüyorlardı. Bölgede sadece bunlar yoktu elbette. Heruller, Slavlar, Baltlar, Meryalar, Mordvin ve Meşçeralar da bulunuyordu ve Gotların idaresi altında yaşıyorlardı. Gotlar, hakimiyet sahalarına girmeye başlayan Hunlar için güçlü bir direnç oluşturmaya hazırdılar. Fakat savaş, onların beklediği gibi göğüs göğse bir muharebe olmaktan uzak kaldı. Hunlar, Got ordusunu ağır bir ok yağmuruna tuttular. Bu yeni savaş taktiği Got ordusunun imhasıyla sonuçlandı. İmparator Ermanarik, ölümü sayesinde bu feci sonu göremedi (374). Gotlar bir süre sonra toparlanmaya çalıştılarsa da 375'te yeniden ağır bir darbe aldılar. Hunlar onların büyük bir bölümünü hakimiyetleri altına alarak askeri bakımdan daha da güçlendiler.
Sayfa 43 - Yeditepe Yayınevi 1. Baskı Ekim 2022Kitabı okudu
Reklam
Gotlar ve Hunlar savaş alanında el sıkıştılar ve vizigotların teslim olmaları ile Atilla yatıştı
Binyıllardan beri, uygarlıklarımız doğar, gelişir, değişir; yan yana yaşar, karşı karşıya gelir, birbirlerine öykünür, farklılaşır, başkalarının onları taklit etmesine izin verir; ardından, yavaş yavaş ya da aniden yok olur ya da birbirleriyle kaynaşırlar. Roma uygarlığî günün birinde Yunan uygarlığıyla birleşmişti; her biri kendi kişiliğini korumuş, ama bunun yanı sıra Avrupa uygarlığının önemli bir ögesi haline gelen özgün bir bireşim gerçekleştirmişlerdi; ardından Hıristiyanlık çıkageldi–Yahudiliğin ağır bastığı, bir yandan da Mısır, Mezopotamya, daha genel olarak ortadoğu etkilerinin hissedildiği bambaşka bir uygarlığın içinde doğmuştu– ve o da Batı uygarlığının temel öğelerinden birine dönüştü. Sonrasında Asya'dan barbar olarak adlandırılan halklar, Franklar, Almanlar, Hunlar, Vandallar, Gotlar, bütün Germen halkları, Altaylılar, Slavlar, gelip Latinlerle ve Keltlerle karışarak Avrupa uluslarını oluşturdular.
Sayfa 186 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
_Türkler, hür ve bağımsızdırlar. Gururları çok yüksektir. Gururludurlar fakat asilzadelik taslamazlar. Türklerin karakterinde büyük tezatlara rastlanır. Hem sert ve dik başlı hem de yumuşak ve sabırlıdır. Yırtıcılığı İskitlerden, yumuşaklığı da Yunan'dan almışlardır. Fetihçi ve cahil olduklarından bütün uluslara tepeden bakarlar. Aralarında
Hieronymus'un ilkçağ dünyasının yıkılışı karşısında kapıldığı derin duyguyla birlikte, bekâreti korumayı Hunlar, Vandallar ve Gotlar karşısında zafer kazanmaktan daha önemli sayması tuhaftır. Düşünceleri bir kez olsun pratik devlet adamlığına yönelmez; mali sistemin ya da barbarlardan oluşan bir orduya yaslanmanın kötülüklerine bir kez olsun işaret etmez. Aynı şey Ambrosius ve Augustinus için de geçerlidir; Ambrosius'un bir devlet adamı olduğu doğrudur, ama yalnızca Kilise adına. Çağın en iyi ve en zinde bütün beyinleri dünyevi kaygılardan tamamen uzaklaşınca, İmparatorluğun çökmüş olmasına şaşmamak gerek. Diğer yanda, yıkım kaçınılmaz olduysa, Hıristiyan bakış insanlara dayanıklılık kazandırmaya ve dünyevi umutlar tükenince dini umutlarını korumalarını olanaklı kılmaya çok uygundu. St. Augustinus'un en üstün meziyeti, Tanrı Devleti'nde bu bakış açısını ifade etmesiydi.
Reklam
3. yüzyıldan itibaren Roma İmparatorlu­ğu'nu tehdit eden Gotlar, Hunlar ve Avarlar, Balkanlar'da kalıcı siyasi ve sosyal yapılar kuramamakla birlikte, istilalarıyla kendilerinden sonra gelen Slavlara zemin hazırlamış oldular; 7. yüzyılın sonunda Karadeniz'den Sa­va nehrine kadar olan bölge Slav halklarıyla meskun duruma geldi. Bun­lardan 7. yüzyılın başlarında Karpatlar8 aşarak Balkanlar'a göç eden Sırp kavmi, Sırbistan'a adını veren ve bu topraklan yurt tutan topluluk oldu. İlk yerleşim alanları olan Tuna ve Sava nehirleri ile Adriyatik kıyıları arasında­ki bölge, Bizans İmparatoru Heraclius (610-641) tarafından Avar saldırılarına karşı bir savunma kuşağı oluşturmak maksadıyla Sırplara verilmişti.
Sayfa 17 - Kitap YayıneviKitabı okudu
Monarşist Jacques Mallet Du Pan, 1793'te yayımlanan "Fransız Devriminin Doğası Üzerine" adlı eserinde devrimcileri şöyle nitelemiştir: "Hunlar, Herullar, Vandallar ve Gotlar ne kuzeyden ne de Karadeniz'den gelecekler. Onlar tam merkezde, aramızdalar." Kabile ismi "Vandallar" ve buradan türettikleri "Vandalizm" sözcüğü, aşağılayıcı anlamlarını o zaman aldı.
Sayfa 110Kitabı okudu
Kabileler ilk başta devletin idari bir icadından ibaretti. Kabileler devletlerin bittiği yerde başlıyordu. "Kabile"nin zıt anlamlısı "köylü", yani devletin tebaası olan kişiydi. Kabileliğin her şeyden öte devlet ile bir ilişki tarzı olduğunu en iyi gösteren örnek, Romalıların ken- dilerinden kopmuş ve isyan etmiş vilayetlerdeki halkları tarif etmek için onları tekrar eski kabile isimleriyle çağırmalarıydı. Devletlerle imparatorlukları tehdit etmiş, dolayısıyla tarih kitaplarına girebilmiş barbarların ayırt edici isimler taşıması (Amoriler, İskitler, Hiung-nu, Moğollar, Alamanniler, Hunlar, Gotlar, Çungarlar), eldeki olgularla hemen hiç uyuşmayan bir birlik ve kültürel kimliğin varlığını yansıt- maktadır. Bu gruplar kısa süreliğine askeri amaçlarla bir araya gelmiş, tehdit altındaki devletin birer "halk" olarak tanımladığı birbirinden farklı kavimlerden oluşan gevşek konfederasyonlardı. Özellikle göçebe hayvancıların son derece esnek akrabalık yapıları vardı. Bu da mevcut otlaklar, besi hayvanlarının sayısı ve askeri görevler de dahil olmak üzere önlerindeki işlere göre grup üyelerini toplayıp dağıtmalarına imkan vermekteydi. Devletler gibi onlar da çoğu kez insan gücüne açtı ve bundan ötürü sığınmacıları veya tutsakları hemen akrabalık yapılarına dahil ediyorlardı.
Sayfa 205Kitabı okudu
Gotlar ve Vandallar kılıç ustası, Hunlar harikulade okçular, Sueviler iyi piyade, Alanlar ağır silahlı, Heruliler hafif silahlıydı.
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
"Türkler istilacı."
Konstantinopolis artık Batı'dan Gotlar, Franklar, Keltler, Alanlar ve Hunlar; Doğu'da putperest Slavlar, Zerdüşt Persler ve daha sonra da Müslüman Araplar ile Türkler tara­fından gerçekleştirilen yeni barbar istilalarına karşı Hıristiyan medeniyetinin ve dininin son kalesi olmuştu.
Büyük olasılıkla Hunların (hiung-nu), Çin'den Hazar Denizi'ne doğru itilmesiyle başlayan Völkerwanderung (kavimler göçü), onları -yine bir olasılıkla hastalık yüzünden- Batı'ya göçe zorladı. Önce Alanlar ile karşılaştılar, dağıttılar ve bir kısmıyla da Gotlara karşı yürüdüler. Gotlar Kuzey'den nehir yataklarını takip ederek Karadeniz'e indi; Hunlar ve Alanlar ile dolu araziden de Roma bölgesine kaçıp bir süre Tuna'da konakladı.
Sayfa 142Kitabı okudu
384 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
16 günde okudu
Hunlar
Lev Nikolayeviç Gumilev
Lev Nikolayeviç Gumilev
Kitabın özellikle Türk tarihine ilgi duyan herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Kitapta sadece Hunların tarihine değil, eski kadim Çin tarihinin de bir bölümüne daha doğrusu iç siyasetinden ziyade, Çin'in çevre kavimlerle olan ilişkilerine, onlarla olan bağların nasıl gerileyip geliştiğine de şahit olacaksınız. Proto Moğollar adı altında incelenen Siyen-Pi'lerin Hunları nasıl böldüğüne, Siyen-Pi'lerin bir boyu olan Tabgaçların(To-Pa) bir dönem nasıl Ordos ve Çin'e Wei Hanedanlığını kurarak hükmettiğine, Asya Hun Devleti'nin Mete dönemindeki başarılarına ve Çin'i nasıl kontrol altında tuttuğuna, ondan sonra gelecek ardıllarının da kısmen başarı gösterse de sonradan Çin kültürüne zenginliğine ve yerleşikliğine özenip onlar gibi yaşamaya özen gösterdiklerine de şahit olacaksınız. Onun dışında Mete Han (Mo-du) döneminde Batı Asya'da hüküm süren Hint-Avrupalı Yüeçiler ve Wusunlar ile olan ilişkilere, daha sonraki dönemlerde Tibet-Birman halklarıyla ve Tankutların oluşumlarına ve bunların Çin ve etrafındaki kavimlerle olan ittifaklarına, ilişkilerinden de oldukça bahsedilmiş. Hunların dağıldıktan sonra özellikle M.S 160'lardan itibaren yavaş yavaş batıya Ugorlarla kaynaşarak Gunlar'ı (Aslında Avrupa Hun'larını Asya Hun'larından ayırmak için kullanılan bir terim) oluşturarak kayması ve sonucunda Gotlar, Gepidler vs gibi kavimleri yerlerinden ederek büyük bir göçe sebep olmasıyla değişen Avrasya tarihine nasıl yön verdiğine de şahit olacaksınız.
Hunlar
Hunlar
Hunlar
HunlarLev Nikolayeviç Gumilev · Selenge Yayınları · 200663 okunma
SAHİP OLDUĞUM HER ŞEYİ YANIMDA TAŞIYORUM81
Yoksul Hun, Scythia Denizi'nin sefil sakini,82 hiç dinmeyen ayazla mosmor kesilmiş uzuvları, hiç bilmez Ceres'in bereketini, Lyaeus'un hediyelerini,83 ama paha biçilmez bir battaniyenin sahibi. 81 Her şeyini yitiren filozof Bias ve Stilpo tarafından dile getirilen bu ifade için bkz. Cicero, Paradoxa Stoicorum, 1. 8.; Seneca, Epistulae Morales, 9. 19. Ayrıca Simonides'in de bir deniz kazasında aynı ifadeyi kullandığı bilinir. Bkz. Phaedrus, 4. 22. 14. 82 Pontus Scythius: Karadeniz için kullanılan bir ifade. Tarihte Syctialılardan itibaren Gotlar ve Hunlar gibi değişik kavimlerin yaşam sürdüğü bölgedir. 83 Tahıl ve şaraptan söz ediliyor. Ceres (Demeter) insanoğluna tarımı öğreten, bolluk ve bereket tanrıçasıdır; Lyaeus ise şarap tanrısı Dionysus'un 'dertten arındırıcı' anlamına gelen bir lakabıdır."
Sayfa 97 - SİMGE 37Kitabı okudu
36 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.