Son vapur. Güvertenin ön tarafındayız. Yakınımızda kimseler yok. Başlarımız birbirine dayalı. Rüzgâr onun saçlarını benimkilerine, teninin kokusunu denizinkine karıştırıyor. Gözlerim kapalı. İki eli de avuçlarımda. Sıkıyorum. Başını hafifçe çekiyor ve yan bakışlarıyle gözlerimi arayarak gülümsüyor. Yüzünde; müşterek bir rüya anının dalgınlık izleri yerine, ağır düşüncelerden gelen bir dehşet intibaı var. Bir korku sarayının simsiyah koridorlarında dolaşan yalnız ve mahpus bir kıraliçe gibi gözleri karanlığı emiyor, büsbütün irileşiyor ve güzelleşiyor. Ben onun münzevî kalbine uzaklardan seslenmek için, kulaklarının içine en güzel hislerimi fısıldıyorum. Sonra dudaklarımı yanaklarının üstüne koyuyorum. Yüzü yanıyor, o kadar yanıyor ki, biraz sonra kül olup dağılmasından korkuyorum. Sonra ince bir ıslaklık. Hafif bir titreme. Gözlerinin içine bakıyorum. Karanlık; ve soruyorum:
“ - Ağlıyor musun?
“Gözlerini yumuyor.
“Kitap boş vakitte okunmaz, kitap okumaya vakit ayrılır.” Son üç gündür bu kitabı okumak için gece ikiden, üçten önce uyumuyorum, sabah erken uyanacak olmama rağmen.
Öncelikle bu kitabın benim için ayrı bir önemi var; Doğum günümde 16 yaşındaki bir genç bir kızın bana hediyesi. Hayatımın son 4-5 ayında, beni derinden etkileyen Sevgili
Aşk başlamadan güzel,
Kalplerde heyecan
Bakışlarda korku olduğu zaman güzel... Birbirimize sezdirmemek için çırpınış, Başkaları görmesin diye çabalayış,
Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman...
Aşk başlamadan güzel...
Ümit Yaşar Oğuzcan