"Sevgili Anna,en güvendiğin insanlardan kötülük görüp üzülmen güçsüz biri olduğun anlamına gelmez.Fizik kurallarına göre;sırtını dayadığın bir nesne birdenbire giderse sen de o yöne doğru devrilirsin.Yani bunun güçsüzlükle alakası yok."
"Sosyal adaletin olmadığı yerde, toplumda, ülkede mutlu bir azınlık vardır. Bu mutlu azınlık zengindir, güçlüdür. Toplumun gelir kaynaklarının büyük kısmı bu mutlu azınlığın elindedir. Toplumu bu mutlu azınlık dilediği gibi sömürür. Toplumun büyük kısmı güçsüz, bilinçsiz, yoksul, işsiz, yalnız, eli göğsündedir. Sömürüldüğünü bilmez. O çalışır, kazanır, üretir, değer yaratır, ülkeyi kurtarır, korur, mutlu azınlık yaşar, faydalanır. Şan şeref mutlu azınlıktadır. Mutlu azınlık efendi, çoğunluk köledir. işin acısı, çoğunluk köle olduğunun farkında değildir."
Sadece derinlerde bir yerde, keskin bir bıçağın, çocuk aklımın bütün hayallerini ve güzelliklerini oyup, parçalara ayırdığını, sakat olduğum gerçeğini örtülemeyecek kadar çıplaklaştırıp, beni güçsüz kıldığını hissediyordum.
Biz birbirimizi seviyoruz. Bu yüzden birlikte yaşamalıyız. Sana yemek pişirmek istiyorum. Çamaşırlarını yıkamak, gömleklerini ütülemek istiyorum. Geceleri sana sarılıp yatmak istiyorum. Sensiz yapamam. Öyle güçsüz ve zavallıyım ki. Yani eskiden öyleydim. Seni sevince güçlendim. Sevgi güçlendirdi beni. Eğer evlenmek istemiyorsan, o zaman başka. İlle nikâh da istemem. Birlikte aynı evde oturalım yeter.
Kendine tamamen yabancılaşmamış, duyguları körelmemiş, haysiyet duygusunu kaybetmemiş, henüz "satılık" olmayan, hala başkalarının acısını duyan, sahip olma tarzında yaşam modunu henüz büsbütün benimsememiş duyarlı bir kişi, şeyleşmeyip insan olarak kalmış bir kişi günümüz toplumunda kendini ister istemez yalnız güçsüz ve izole durumda hissedecektir.