— Şunun kaftanını veriniz, dedi. Muhariplerden biri koştu. Tahtın önünde serili kaftanı topladı. Türk elçisine yetişti: — Buyurun. Kaftanınızı unutuyorsunuz. Muhsin Çelebi durdu, güldü. Çıktığı kapıya doğru dönerek Şah'ın işiteceği yüksek bir sesle: — Hayır, unutmuyorum. Onu size bırakıyorum. Sarayınızda büyük bir padişah elçisini oturtacak seccadeniz şilteniz yok... Hem bir Türk yere serdiği şeyi bir daha arkasına koymaz... Bunu bilmiyor musunuz? dedi.
Bazen…
Üzüntüsü olduğu halde güldü.
Sayfa 43 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Benim vefatımdan sonra size en büyük vazife, validenize dikkat etmek, her hususta onun istirahatini temin etmektir. Zira siz küçük iken o size itina ile baktı. Sevincinize güldü, üzüntünüze ağladı. Onun için validenizi hiçbir zaman incitmeyiniz. Anlıyor musunuz çocuklarım? Nasihatlerim bundan ibaret...
Karşısındaki kadın yüksek sesle güldü.
Sayfa 111Kitabı okudu
“Anlaşılan ne kadar uğraşsam da güzel yüzünü mahvetmişim.” “Hah, bundan ne olacak ki?” Nefessizce güldü. “Benim senin güzel yüzüne verdiğim hasarı görmen gerek.” Başımı onun başına doğru kaldırırken dudaklarım bir gülümsemeyle kıvrıldı. “ Ah tatlım, yakışıklı olduğumu düşündüğün sürece neye benzediğim umurumda olmaz.
Sayfa 147 - Beta Byou, Paedyn ve KaiKitabı okuyor
“ iki insanın birbirini sevmesi, kendilerini dünyadan yalıtması çok güzel bir şey. İyi de, bu başkalarını ne ile besleyebilir? Dünya, üzerinde konuşulmayacak kadar iğrenç de olsa birbirleriyle konuşabilmek için bunu yapmaya gerek duyarlar.” “Karşılıklı konuşmasalar da olur. “ “Şu yandaki masada oturanlar gibi mi? “ diye güldü... “O hayır hiçbir aşk suskunluğun üstesinden gelemez.”
Reklam
1,000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.