"Eğer," dedi Araz, "Beni yarışma bitene kadar rehin tutacaksanız bari şuraya bir televizyon getirseniz de Enkaz Altındakiler izlesem."' Aralarındaki oldukça sıska sarışın genç adam kendini tutamayp güldü. Necip arkasını dönüp gülen elemanına baktı. "Pardon abi." dedi genç. "Bizim işimiz kardeşinin en yakınını ele geçirmekti. Sana ne yapacağımıza Sezai Abi karar verir. O karar verene kadar bizimlesin Araz Kayalar. Televizyon melevizyon da yok." dedi Necip, "Öbür dünyada tekrarlarını izlersin." Araz bir kez daha dalga geçercesine güldü. Hayatı boyunca o kadar çok pisliğe bulaşmıştı ki korkusuzdu. içine girmediği bir bela kalmamıştı. Şimdi ise kardeşi doğru olanı yaptığı için canını vermesi gerekiyorsa onu da verirdi.
"Her evden ayrılırken..." dedi Nisan, "Duvarlara notlar bırakırdık.'' "Nesiniz siz, domates profesörü mü?" dedim geçen sene evin dış duvarına yazdığımız bir cümleye atıfta bulunarak. Nisan duygulanarak güldü. "Ne güzeldi.'' dedi, "Başımıza gelenleri saymazsak tabi... Biz bizeydik. Şimdi onlar da var..." "Bu seni mutsuz mu ediyor?" diye sordum. Omuz silkti. "Bilmiyorum ki. Biraz samimiyetsizlik seziyorum.. Sonuçta bize yabancılar." "Ama aslında en başta biz de birbirimize yabancıydık." dedim, "Beş yabancıydık. Beş dost olduk." Nisan başını kaldırıp dolu gözlerle bana baktı. "Ama şimdi yine yabancı gibisiniz... Yani sen ve Uraz..." İç çekerek önüme döndüm. Oturduğumuz bank hem evin verandasını yandan görüyor hem de yan yana dizilmiş pencerelerimize bakıyordu. Uraz'ın penceresindan yansıyan loş turuncu ışık bile kalbimi sızlatıyordu. "Yabancı değiliz elbette." dedim, "Yalnızca böyle olması gerekti ve oldu..."
Reklam
"Seni görünce aklıma ne geliyor biliyor musun?" "Bela paratoneri?" Güldü Ama sonrasında ciddi ciddi cevapladı, "Vatan," Durdum ve ona baktım donup kalmıştım. "Bu kız benim vatanım diyorum, Edirne'den Kars'a karış karış toprağım, masmavi gözlü Atatürk'üm..."
Halim güldü. Nevzat şimdi bir kadın gibiydi. Halim mektepte iken onun böyle hallerini hatırlıyordu. Sonraları azalmış, adeta tamamıyla kaybolmuştu. Şimdi gene o Nevzat, her zamankinin aksine, alıngan, vesveseli, huysuz ve hırçın Nevzat doğuyordu. Sanki her insanın içinde en aşağı iki kişi vardır ve bunlar birbirinin taban tabana zıddıdır.
Nuran yatağına yattı tavana bakıyor. “Hani işin vardı?” dedim. Kızdı bana. “Düşünüyorum ya, bu da iş,” dedi. Düşünmek ciddi bir işmiş. Hatta Nuran’ı düşündüğü için atmışlar buraya. Öyle söyledi. “Yanına yatıp senle birlikte düşüneyim mi?” diye sordum. Güldü o zaman. Büyüyünce beni de içeri atarlarmış, çok düşünürsem. Sahiden atarlar mı?
Sayfa 25
"Herkesten çok güldü. Belli ki acı çekiyor."
Sayfa 242 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Buna inanamam!" dedi Alice. "İnanamaz mısın?" dedi Kraliçe ona acıyarak. "Tekrar dene: Derin bir nefes al ve gözlerini kapat." Alice güldü. "Denemenin bir faydası yok," dedi; "insanın mümkün olmayan şeylere inanması imkânsız." "Sanıyorum bunun üzerine yeterince çalışmamışsın," dedi Kraliçe. "Ben senin yaşındayken bunu her gün yarım saat yapardım. Bazen daha kahvaltı bile etmeden altı tane imkânsız şeye inanmışlığım olurdu.
Sayfa 47
Cok tatlılar
Anna, kontun iğneleyici konuştuğunun farkında olduğundan, ona ters ters baktı. "Sıtmaya yakalanarak, ne kadar erkek olduğunuzu karıtlamanıza gerek yok." "Kanıtlamama gerek yoksa beni erkeksi buluyorsunuz demektir, Bayan Wren?" Küçük bir çocuk gibi kıs kıs güldü. "Ben de neredeyse pis kokulu bir koyunla boşuna cebelleştim, diye düşünmeye başlamıştım."
Molla Gürani ve Fatih
Söylenildiğine göre sultan öğretmene bir değnek vermiş, gerektiğinde şehzadeyi dövmek için yetkilendirilmişti. Molla elinde değnekle Mehmet’in karşısına dikildi ve, “Baban seni eğitmem için beni yolladı, ama aynı zamanda bana itaat etmediğin takdirde seni hizaya getirmemi istiyor,” dedi. Mehmet bu sözlere güldü. Molla bunun üzerine onun üstüne sopayla öylesine darbeler yağdırdı ki, Mehmet o günden sonra hocasına büyük bir saygı gösterdi ve ondan bütün Kuran’ı öğrendi.
Bilmiyorum,” diyerek güldü, “yalnızca sevdim seni. Çünkü senin gibi yaşayan, nefes alan bir kadının değil, bir taşın kalbini eritmeye yetecek kadar çok sevdim seni.”
Reklam
Lord Arın (3)
"Şimdi bir şey söylemeyi unuttum." Kali'nin çadırdan çıktığını görünce hızlandım. Kali'yi de bizimle gelmeye ikna ettim. Bu sorun olur mu? Bana olmaz gibi geldi, sonuçta o da soylulardan biri. Ve gerçekten onun dönmesini istiyorum." "Ben de istiyorum," dedi. "Sanırım sorun olmaz. Buna razı geldi mi?" "Senin hoşlanmayacağını söyledim, razı geldi." Sesli bir şekilde güldü ve daha çok gülmeli diye düşündürdü. "işte geliyor, nazik ol." Hafifçe kolunu dürttüm. "Zaten öyle değil miyim?" diye dudaklarının arasından sessizce konuştu. "Her zaman değil." diye aynı şekilde karşılık verdim. (syf 443) ... "Aptalca mı davrandım?" diye sordum. Bu yüzden Lala'ya ona gitmesini ve o da uygun bulursa görüşme ayarlamasını söylemiştim çünkü o an hem Ağaç Halkı hem Sadakatsizler hem de kabileler çok büyük bir sorunmuş gibi gözükmüştü gözüme. Ama onlara baktığımda bunun sorun olmadığını söylüyorlardı. "Hayır." dedi. "Diyara geldiğin ilk zamandan beri Hava Krallığına yardım ettin. Ateş Krallığına yardım ettin. Toprak Krallığına yardım ettin. Ağaç Krallığı ve Sadakatsizler..." kendisine ve Bana içki doldururken gülümsedi, kadehi bana uzattı. "Kraliçe olmak istemediğini söylüyorsun Ama şimdiden neredeyse diyarı yönetiyorsun." "Sadece yardım ediyorum." Öyle söyleyince kulağı biraz daha doğru geliyordu. "Yönetmenin asıl anlamı odur, güzel Vârisim." dedi. (syf 490)
Lord Daren (5)
"Yüzyıl sadece bir yıldız ışığına tutunarak bekledin. Onlara bir yıldız ışığı ver. Dilek dileme, umut etme şansı ver." Hafifçe gülümsedim. Çenesi titredi, kaşları daha da çatıldı. "Ben gidiyorum." Dudakları gerildi ama bir şey söylemedi. "Su vârisi'ni esir tutmana gerek yok." Karşı çıkmadı. Aksini kanıtlamaya
"Bilmem," diye güldü genç, "sadece sevdim seni. O kadar çok sevdim ki bırak senin gibi capcanlı bir kadının kalbini, taşı bile eritmeye yeterdi aşkım."
Sayfa 207
“Bilmiyorum,” diyerek güldü, “yalnızca sevdim seni. Çünkü senin gibi yaşayan, nefes alan bir kadının değil, bir taşın kalbini eritmeye yetecek kadar çok sevdim seni.”
"Ben ölüyüm! Bunu anlayabiliyor musun? Ölü! sadece daha gömülmedim, o kadar." Anne güldü. "Bir ölüye göre fazla nefes alıyorsun."
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.