136 syf.
·
Not rated
·
Read in 8 days
Oh Kaptan , Benim Kaptanım(!)
-Geleneksel ve öz disipline sahip olan Welton Akademisi öğrencilerinden oluşan Ölü Ozanlar Derneği tekrar diriltilmişti. Her öğretmen öğretim yöntemlerini değiştirebilir. Bu konu hakkında yargılanmamalıdır. Düşünsenize sürekli sınav odaklı çalışmalar , hep yazı yazmalar ve hep ders işlemeler. Bir süreden sonra insan kendini çok kötü hissediyor. Belki de bu yöntem şeklinde dirilecek öğrenciler var. Robin Williams dendiğinde aklımıza ilk gelen şeydir Ölü Ozanlar Derneği.Edebiyat'ı en güzel şekilde aşılandığı bu kitapta Bay Keating'i kendi ablamlara benzettim. Herşey onların sayesinde oldu; Okumayı sevmem onların sayesinde. Bir gün elbet ışık gelecek... #Rana Aydın. #okumadığıngünkaranlıktasın ~Aileler bazen çocuklarını kendi istedikleri şeyleri kazanabilmeleri için çok sıkar. Halbuki her insanın kendini yetiştirebileceği alanlar vardır. Kimilerin ki tiyatro kimilerin ki enstrünman... Örneğin; Bir çocuk gitar veya keman çalmayı öğrenmek ister fakat ailesinin katı kuralları yüzünden öğrenemez. Hayatın gerçekleri...
Ölü Ozanlar Derneği
Ölü Ozanlar DerneğiN. H. Kleinbaum · Bilge Kültür Sanat Yayınları · 201626.5k okunma
214 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
'Yaban' Kitap İncelemesi
"İnsan Türk olur da nasıl Kemal Paşa'dan yana olmaz." sözleriyle adeta memleketi için kalemiyle çığlık atmıştır Yakup Kadri. Kitap 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu'da bir köye yerleşen gazi bir subayın yaşantısını ele alır. Gazi Subay -Ahmet Celal- ne kadar idealist bir insansa içinde bulunduğu köy halkı da bir o kadar
Yaban
YabanYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınları · 202144.8k okunma
Reklam
214 syf.
·
Not rated
Bu kitabi okumuş olmayı kendime görev bildim hep:) Ve nihayet bir gün aldım elime. Muhakkak herkesin duyduğu bildiği bir eserdir. Yakup Kadri karaosmanoglu'nun kahraman bakış açısı ile yazdığı ve dönemi gerçekten hissetiren, tarihi kurgu romanıdır. Dili gayet sade ve anlaşılır. Tarihi roman önyargılarınızı kıracak cinsten, benimkini kırdı mesela. Ahmet Celal isimli Çanakkale gazisinin, savaşta kolunu kaybettikten sonra Eskişehir'de Porsuk çayının civarında bir köye yerleşmesiyle başlıyor hikaye. Hiç bilmediği alışık olmadığı bir halkın arasına karışıyor. Onun vasıtası ile geldiği köyde, eski eri Mehmet Ali'den başka pek kimseyle anlaşamaz. Onun hal hareketleri ve düşünceleri de halkta aynı etkiyi yaratıyor ki halk tarafından özümsenemiyor ve yabancı kalıyor, tam olarak "Yaban" doğuyor. Kitapta dönemin köy halkının medeniyetten, merkezi fikir ve anlayışlardan uzaklığı kalması ön planda. Bu geri kalmışlığı da aydın kesime bağlamaktadır. Ele aldığı köylüler üzerinden, zamanında milli mücadelenin ruhuna inanmayan insanları anlatmak istemiştir. Yani kitabi okurken şöyle köylüleri omuzlarından tutup silkeleme isteği geldi bana. Yahu savaş var savaş insan bunu hiç mi piskolojik olarak hissetmez hiç mi kaygılanmaz. Bir söz vardır; "Eser dış dünyayı çok iyi yansımışsa başarılıdır." diye. Velhasıl kelam başarılı bir eser olmuş
Yaban
YabanYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınları · 202144.8k okunma
- İnsan fizik sahada müspet ve menfi arasındaki zıtlığı uzlaştırarak elektrik ışığını elde ediyor. Tabiatın bu yıkıcı kuvveti insanın elinde fayda vericidir. Fizik sahada böyle. Fakat içine insan ruhunun karıştığı sosyal hayat sahasında bütün zıtlıkların barışması mümkün olmuyor. Yalan o zaman müspet ve menfi kutuplardan birinin muvakkat bir zaman için örtmek suretiyle zıtlığı ortadan kaldırır. Tabii muvakkat bir zaman için. - Buna da bir misal söyle. - İşte zavallı Aydın. Bir yanda onun ağır bir hastalık tehlikesi içinde oluşu, öte yanda analık şefkatinin isyanı kutuplaşıyor. Sen bu zıtlığı ortadan kaldırmak için, doktorun kolunu dürtüyor ve tehlikenin üstüne yalanın yorganını örtüyorsun. Halbuki, realitenin hoyrat eli, bir gün o yorganı ansızın kaldırıverince, zıtlık en vahim neticeleriyle ortaya çıkacaktır.
Sayfa 71 - 72 / Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Müthiş tespit
“Taşradan, köyden gelmiş insanlar büyük şehirde sefalet içine düşüp kahrolsalar da hallerine gülemez. Haline gülmek, şehirli yoksulların meziyetidir! Köyden gelmiş yoksul çocukların ilk işi servet sahibi olmak, tutunmaktır. Tutunmak-tutunamamak edebiyatı bu ülkede iyi iş yapıyor hâlâ. Aydın Doğanlar, Sabancılar hâlâ benim köşklerim, villalarım var övünmesi içindeler, yaşama sevinçleri servettir. Bunların yazarları ülkemizin sefaletine, çelişkilerine rağmen “halimize gülecek” ironiyi, edebiyatı asla geliştiremezler, çünkü dertleri tutunmak-tutunamamaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Falih Rıfkılar, Yakup Kadriler, Hüseyin Cahitler müthiş yazarlardı, küçücük taşra kasabasının karton-makas devrimlerine büyük bir imparatorluktan gelmişlerdi, “halimizi biliyorlardı”, çünkü yoksul küçük kasaba Ankara’nın değil, imparatorluğun çocuklarıydı. Köyden gelmiş zenginlerimiz, yazarlarımız, öküz iştahlarının kara bayrağıyla her bir kuruma saldırıp barbarca yağmalarlar, servetlerini kaybetmesinler, korkunç azaplar duyarlar. Şehirli yoksulların korkunç azabı da, bir gün halimizi anlatacağımız eş, dostun, okuyucunun kaybolmasıdır.”
O, həqiqətin elə bir məqamı ki, o məqamda həqiqət özü yalandır. O, ədalətin elə bir həddi ki, o həddə ədalət də nalandır. O, məhəbbətin elə bir səddi ki, ona aşiq olmaq şirkə aparar adamı. Deyərlər, "Gözün aydın, keçdin bütün sərhəddi". Bir şey də var, əlbəttə, Eşqdə dəlilik qaçılmaz, Aşiqdə küfr imandan - anlaşılmaz. Biz səni böylə sevdik, ey bütün dövrlərin ən gerçək günəşi, işığı, istisi, ey İslamın hamisi, ey bütün zamanların və məkanların Hüseyn Əfəndisi. Sənə and verirəm qəlbimizdəki bu müqəddəs yerinin xatirinə, Allahdan bizə bağışlanmaq dilərsən. Deyərsən ki, "Onlar sənə şərik qoşmurdular. Əsla. Sadəcə, belə sevə bilirdilər məni..." Ey hər şeyi bilən və görən Allah. Bütün pisliklərdən sənə və Hüseyn eşqimizə sığınırıq. Bizi tənhalıqla imtahana çəkmə. Səndən xahiş edirəm, bizi doğru yola yönləndir - xilas olmuşların yoluna. Biz, ölümlərin ən şərafətlisinə, ən dirilişlisinə yas tutarıq yüz illərdir. Yas tutarıq ki, bəlkə nicat tapaq. Amma nicata təkcə yas tutmaqlıqla varılmaz. Biz İmam Hüseyn, Əhli-Beyt məktəbinin prinsipləriylə yaşamalı, onların ədalətinə tapınmalıyız. Bir düşünəlim, gündəlik həyatımızda nə qədər iştirak edir Kərbəla? Biz gün ərzində neçə dəfə İmam Hüseyn yolunun heç olmasa kandarından keçə bilirik? Ümumiyyətlə, ömrümüzdə bircə dəfə də olsun o yolun tozuna layiq olmuşuqmu? Allah necə haqdı!
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.