Martin'in unutamadığı sen değildin Ruth. Seni sevme biçimiydi. Öyle seviyordu ki kendi de inanamıyor du. Sevgisi içinden taşıyordu. Çoşkun bir çağlayan gibiydi. Sen nasıl inanabilirdin ki?
Sahi gerçekten hiç sevmiş miydin Martin'i? Ya da senin sevdiğin yalnızca Martin'in seni sevmesi miydi, söyle Ruth? Nasıl bu kadar acımasız olabildin?
Sevgisine karşılık vermek zorunda değildin elbette lakin uzun yıllarca bu tiyatroda melodramın bir parçası sen değil miydin?
Martin'i içten içe tüketen sendin Ruth. O her şeyi sineye çekebilirdi lakin sen... sana karşı savunmaları yoktu.
Sen, onun surlarının iç tarafındaydın, sen onun kalesini yerle bir ettin. O sonra, yeniden bir şehir kurma mecburiyetinde kaldı ve görüyordu bu şehir büyüyordu. Bir gün ülke de olacaktı.
İsterdi ki ütopya olsun lakin mümkün müydü? Belki de mümkündü, fakat ister miydi, emin değildi.
Kendisine itiraf etmekten de korkmuyordu. Zira, artık vücudu gibi zihni de güçlenmişti.
Martin, Martin gibi, mavi sulara bırakacak değildi kendisini elbette. Başka bir son mümkündü...