Tarih anlatısıyla yükselmek, bir diğer değişle terakki edebilmek mümkün müdür? Yanıtının peşine düşmeyeceğim. Mümkünatını kenara bırakayım, buna ikna olunduğunu, bunun afiyetle yutulduğunu belirteyim. "Yalan yazan tarih" hayreti muciptir mesela. İkna olunuşun bir başka neticesi de anma günlerinin tatile dönüşmesi. Sanırım tüm anma günleri, matem günleri, bayramlar, kutlamalar, kurtuluş günleri, tarihi bahis konusu yapmanın geleceğin anahtarı olduğuna, gelecekte var olabilmeye dair ön kabulle gündeme girdi. Milli (resmî) bayramları, bayramdan saymayanlarla, Ramazan ve Kurban'a yabancı kalmayı tercih edenlerin buluştuğu ortak payda tatil. Çalışma düşüncesine sanırım sadece tatili hayal ederek tahammül edebiliyor tüyük Bürk milleti. İmparatorluk bakiyesi dövletin, tabiatına (modern Türk Cumhuriyeti) muarız hökümetlerce yönetilmeye başlandığı çağlardan evvel (aşağı yukarı 12 Eylül öncesine işaret ediyorum), laikliğin üzerine titrediği çağlarda bile, dini bayramlardan tatil çıkarılabilmiş. Yani tatil için, dinsel olmayan devlet, lâ-dinîliğe ara vermiş, biraz dinsel olmuş. (Burada elbette Türk tipi laikliğin, yoğunluğu büyük oranda azaltılmış, kıvamı seyreltilmiş Fransız laikliği olduğunu hatırlamak gerekir çünkü giyotinlerin meşalelerle parlamadığı yerde anayasanın kıymeti, gazetelerin, biriktirilen kuponlar karşılığında dağıttığı yemek kitabından hallicedir.)
Tatili bu kadar seviyor olmamızdan ötürü, 60'larda gastarbeiter olmuş olabiliriz. Neticede tatil özgürlükse, arbeit macht frei.