Böğürtlen Kışı ve Mart menekşeleri en sevdiğim romanlariydı. Gündüzsefası olayları anlatım tarzı aynıydı. Bu tarz belli bir süre sonra okuyucuyu sıkmaya başlıyor. bence anlatım tarzını degistirmeli, böylelikle sürekli kendini tekrar etmez.
"Bilirsin, herşey bir anda altüst olur. Acı çekersin. Sonra öylece oturup, herşeyin bir şekilde yeniden mükemmel olmasını beklersin. Ama olmazlar. Asla olmazlar. Artık mükemmel şeyler yoktur. Sadece eskisinden farklı şeyler vardır. Ama o farklı şeyler de harika olabilir."
"Yağmur yağıyordu ve kuşlar hepsi dışarıda kanat çırpıyor ve bir o yana, bir bu yana uçuyorlardı. Umurlarında bile değildi. Kabulleniyorlardı. Her zaman yaptıkları gibi cıvıldayıp şarkı söylüyorlardı. Artık kuş olmak, yağmura ve fırtınaya karşı kanat çırpmak istiyordum."
''Hayatımı küçük bir çocukken okuduğum bir söz doğrultusunda geçirip öleceğim. Şunun gibi bir şeydi: ''Bundan yirmi yıl sonra, yaptığınız şeylerden çok yapamadıklarınız için hayal kırıklığı yaşayacaksınız. O yüzden düğümlerinizi çözüp halatlarınızdan kurtulun ve sığındığınız güvenli limandan uzaklara yelken açın. Yelkenlerinizle rüzgarı yakalayın. Araştırın. Düşleyin. Keşfedin... ''Bu...çok güzel", dedim nefesim kesilmiş bir halde, ''Uzaklara yelken açmak istedim.''
“Her yerde, bitmek bilmeyen anılar birer birer karşıma çıkıyor ve benimle alay ediyorlardı. ’Hayatının mükemmel olduğu günleri hatırlıyor musun?’ diye fısıldıyorlardı bana. ’Mutlu olduğun zamanları hatırlıyor musun?’”