Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
XVI-XVIII. yüzyıllarda Avrupa'daki Türk imajı somut bir şekil alır ve bu konuda zengin bir literatür oluşur. Ortaçağ'da "Sarasin"; Endülüs'te "Moor" kelimeleriyle ifade edilen müslümanlar, XVI. yüzyıldan sonra giderek "Türk" tipiyle özdeşleştirilir. Türkler'in yani Osmanlı'ların Balkanlar'ın içlerine ve Güneydoğu Avrupa'nın sınırlarına kadar ilerlemesi, kıyametin bir işareti olarak görülür. Edebiyattan resme, siyasi metinlerden halk şarkılarına kadar çok geniş bir kültür yelpazesinde Türk imajı köklü bir yer edinir. XV. yüzyılda Cusalı Nicholas'ın çağdaşı olan Dionysius "Ey Rabbim! Türkler Roma'yı ele geçirecek mi?" diye haykıracak, ünlü siyaset risalesi Prens'in yazarı Machiavelli ise Mandragola adlı eserindeki karakterlerden birine şunu söyleyecektir: "Sence Türkler bu yıl İtalya'ya kadar gelecekler mi?"
1517’de, Selim’in “sayısız birliği” Suriye’den Kızıldeniz’in doğu kıyısı boyunca güneye doğru akarken, daha önce hiç rastlamadığı bir şeyle karşılaştı, üzerinde tuhaf, parlak taneler bulunan bir çalı. Kudüs ve Kahire’yi ele geçirmekten, halifeliği üstlenmekten veya İslam tarihindeki en büyük imparatorluğu kurmaktan muhtemelen daha fazlası olan bu bitki, Selim’in Memlükleri fethetmesinin en önemli -ve kesinlikle en kalıcı- sonucunu temsil ediyordu. Selim’in ordusunun Yemen’de bulduğu şey kahveydi... Hiç kimse, en azından batıda, bir Osmanlı padişahının kahveyi bugün olduğu küresel fenomen hâline getirmesinin kıymetini bilmez. Selim’in 1517’de topladığı kıtalararası birlik sağ olsun, kahve vücudumuzda dolaşır, güne sağlam başlamamızı sağlar, milyonlarca dönüm tarım arazisine hâkimdir, şirketlere milyarlarca dolarlık kâr getirir ve dünyadaki hemen hemen her türlü sosyal etkileşime hayat verir. Roma İmparatorluğu’ndan beri ilk kez, Selim Yemen’i -kahve buraya Etiyopya’dan gelmişti- Arap yarımadasından Bulgaristan’a ve Irak’tan Cezayir’e uzanan bir devlete dahil etti. Selim’in eski dünyada kurduğu ticari, kurumsal, politik ve kültürel bağlar kahvenin yayılmasını sağladı; ilk olarak Yemen’den Ortadoğu’ya, daha sonra Osmanlı’nın Doğu Avrupa’sına, İran’a ve Hindistan’a, sonunda da Batı Avrupa, Amerika ve Güneydoğu Asya’ya. Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları dışında içilen ilk kahve 1580’lerin sonlarında Venedik’te içildi... Bugün kahve, dünyada en çok ticareti yapılan ikinci maldır, ilki bir başka Ortadoğu ihracatı olan petroldür.
Sayfa 385Kitabı okudu
Reklam
Toplumların ve temel değerlerinin yükseldiğini ve çöktüğünü, genellikle de yükselişlerinin hemen ardından çöktüğünü görmek için binlerce yıl geriye gitmeye gerek yok: On beşinci yüzyıldan yirminci yüzyılın başına kadar Ortadoğu'ya, Arap dünyasına ve Güneydoğu Avrupa'nın büyük kısmına hükmeden Osmanlı İmparatorluğu artık yok. Onun hatırasına bir tek Türkiye sahip çıkıyor ama Türkiye'nin değerleri ve yurttaşlarının varoluşsal deneyimleri Osmanlı toplumundakiler gibi değil. Yalnızca bir asırlık ömrü olan ve komşusu Osmanlılarla aynı tarihlerde dağılan aynı şekilde büyük ve güçlü Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu neredeyse hatırlayan bile yok. Peki ya Sovyetler Birliği? Onun ancak yetmiş yıl ömrü olacağını kim tahmin edebilirdi? O, özel bir akademik disiplinin konusuydu; büyük bir üniversite biyoloji ya da jeoloji gibi Sovyetoloji olmadan olamazdı -hayat ve yerküre gibi Sovyetler Birliği de ebediyen var olacak bir şey olarak düşünülüyordu. Ama o ne düşüştü öyle!
Sayfa 8 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Toplumların ve temel değerlerinin yükseldiğini ve çöktüğünü, genellikle de yükselişlerinin hemen ardından çöktüğünü görmek için binlerce yıl geriye gitmeye gerek yok: On beşinci yüzyıldan yirminci yüzyılın başına kadar Ortadoğu'ya, Arap dünyasına ve Güneydoğu Avrupa'nın büyük kısmına hükmeden Osmanlı İmparatorluğu artık yok. Onun hatırasına bir tek Türkiye sahip çıkıyor ama Türkiye'nin değerleri ve yurttaşlarının varoluşsal deneyimleri Osmanlı toplumundakiler gibi değil. Yalnızca bir asırlık ömrü olan ve komşusu Osmanlılarla aynı tarihlerde dağılan aynı şekilde büyük ve güçlü Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu neredeyse hatırlayan bile yok. Peki ya Sovyetler Birliği? Onun ancak yetmiş yıl ömrü olacağını kim tahmin edebilirdi? O, özel bir akademik disiplinin konusuydu; büyük bir üniversite biyoloji ya da jeoloji gibi Sovyetoloji olmadan olamazdı -hayat ve yerküre gibi Sovyetler Birliği de ebediyen var olacak bir şey olarak düşünülüyordu. Ama o ne düşüştü öyle!
Yakın tarihli genetik ve dilbilimsel araştırmalar, Avrupa’ya tarımı getirenlerin kökleri güneydoğu Türkiye ve Bereketli Hilal’e uzanan insanlar olduğunu ve Avrupa tarımının bağımsız olarak geliştiğine dair bir kanıt bulunmadığını doğrulamıştır.
352 syf.
·
Puan vermedi
·
57 günde okudu
George Orwell 1984 kitap tahlili(spoiler içerir) 1-Roman Türü: George Orwell'in 1984 isimli eserinde distopya türü ele alınırken; sistem, bürokrasi ve yönetimlere eleştiri söz konusu olmakla birlikte en net esas alınan şey totalirizm eleştirisidir. 2-Olay Örgüsü: Olay kurgusal bir evrende geçmektedir bu kurgusal evrende Dünya:
1984
1984George Orwell · Can Yayınları · 2023166,6bin okunma
Reklam
Birbirine rakip emperyalist güçler, Fas'ta, Doğu'da, Güney Afrika'da, Orta Doğu'da, ve özellikle de Güneydoğu Avrupa'da birbirleriyle rekabet içindeydiler. Yerel güçlerin birbirleriyle sürtüşmeleri, bir noktada, rakip emperyalist merkezleri birbirine düşürecek kıvılcımı çakabilirdi. Beklenen patlama, bir Sırp milliyetçisinin Avusturya arşidükünü bir suikast sonucu öldürmesiyle ortaya çıktı. Avusturya, Sırbistan'a karşı cezalandırıcı eylemlere girişti; Rusya, Sırplara arka çıktı; Almanya hemen Avusturya'nın yanında yer aldı; Fransa Rusya'ya destek verdi; İngiltere, Almanya'yı olduğu yerde tutmak beklentisiyle Fransa ile aynı safta savaşa girebilmek için Belçika ile 80 yıl önce imzaladığı bir antlaşmayı bahane ederek sürece dahil oldu. Kapitalizmin kırk dört yıllık 'barışçıl genişleme süreci, insanlık tarihinde bugüne kadar görülmüş en korkunç savaşın hazırlayıcısı olmuştu. Onyıllarca Prusya devle- tinin ve Alman işçi sınıfı hareketinin düşüncesini belirlemiş istikrarlı koşullar, köklü biçimde değişmeye başlamıştı.
Balkanlar’da ise, bu haritanın değişmeyeceğine dair kimse senet veremez, verene de şaşmak gerekir. Nitekim olaylar da bunu göstermektedir. Demek Avrupa’nın güneydoğu kısmı hiç de öyle dinginliğe kavuşmuş değildir. Yani Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra bu bölge bir daha huzur görmemiştir. Bir ara demir perdenin getirdiği şartlar dolayısıyla denge kurulmuşken, şimdi eski kavgaya bütün sıcaklığıyla devam edilmektedir, kazan yine kaynamaktadır. Şu halde, karşımızda, siyasî birliğine giden Avrupa’nın oturmuş dengeli kısımları vardır, oturmamış kısımları vardır, hiç oturamayacak kısımları vardır ve Türkiye de bu iki dünyanın ortasındadır. Yani doğu ve güneydoğunun arasındadır.
394 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.