Tokat'ta Ortaokul: İlk Gazetem Yaltırık'ı Çıkartıyorum
Tokat'ta en büyük kazancım Yekta [Güngör Özden] olmuştur. Yekta ile Tokat'ta tanıştık. En eski arkadaşım Türkiye'de halen Yekta'dır benim. Yekta da Tokat Lisesi'nde. Ben ortaokul 3'deyken o Lise 1'deydi, leylîydi [yatılı]. Oradan ahbap
Ama ne de olsa bir gün benim güzel Türkçem de dünyada verimleri aranan bir dil olacak o zaman da Nâzım Hikmet’in halkına ve dünya halkına hiç olmazsa şiirde getirmek istediği imkânlar anlaşılacak.
Sevgili Derda,
Nereden başlayacağımı biliyorum ama bu mektubun nasıl biteceği hakkında hiçbir fikrim yok. Öncelikle sana, sen, diyeceğim. Siz, değil. Belki seni ilk gördüğümde bunu yapamayacağım ama benim için sen, sensin. Hatta seni ilk gördüğümde, o kadar heyecanlanacağım ki, büyük ihtimalle, adını söylemeyi bile unutacağım. Oysa sana bu
§
"Ses tonu güzel olanlara, hele davudi bir sesle güzel konuşanlara, Tanrı biz normal kullarından daha fazla akıl vermeli. Ben kendi adıma bunu bir adaletsizlik olarak görmem."
§
Ama ne de olsa bir gün benim güzel Türkçem de dünyada verimleri aranan bir dil olacak o zaman da Nâzım Hikmet’in halkına ve dünya halkına hiç olmazsa şiirde getirmek istediği imkânlar anlaşılacak.
Ama ne de olsa bir gün benim güzel Türkçem de dünyada verimleri aranan bir dil olacak o zaman da Nâzım Hikmet'in halkına ve dünya halkına hiç olmazsa şiirde getirmek istediği imkânlar anlaşılacak.
Bir gün benim güzel Türkçem de dünyada verimleri aranan bir dil olacak, o zaman da Nazım Hikmet'in halkına ve dünya halkına hiç olmazsa şiirde getirmek istediği imkanlar anlaşılacak.
( ... )
Bir gün benim güzel Türkçem de dünyada verimleri aranan bir dil olacak, o zaman da Nazım Hikmet'in halkına ve dünya halkına hiç olmazsa şiirde getirmek istediği imkanlar anlaşılacak.
Mağazaların tabelalarındaki yazılar, her zamankinden daha çok sinirlendiriyor beni. Birçok mağazanın yabancı ticaret unvanlarını seçmesinin mantığını anlayamıyorum. Canım Türkçem. Şairlerinin, yazarlarının nice güzel yapıtlar verdiği bu güzel dil, nasıl bu kadar hor görülüyor?
Bir ulus, kendi diline sahip çıkamazsa, geriye ne kalıyor ki?
Asıl sorun, bizi yönete(meyen)nlerin Atatürk’ün getirmek istediği bilinci anlamamalarıdır aslında. Ondan sonra gelenler, eğitimle öğretim arasındaki farkı bile bilemediler.
Böyle bir dehanın bıraktığı değerler nasıl aşındırıldı bu kadar?
- " (...) Kabil mi acaba?
İnsan, uykunun karanlıkları arasında, bir kum tanesi kadar küçük ve kendi kendini teftişe muktedir bir şuur noktasını uyanık bırakarak, beyninin öte taraflarına istirahat verebilir mi?.."