Bütün bu rivayetler onun ilk şeyhinin Hızır [aleyhisselâm] olduğunu göstermektedir. Hâce Yusuf-i Hemedânî ise onun sohbet şeyhidir.
Hâce Yusuf ve şeyhleri açık zikir yaptıkları halde Hâce Abdülhâlik gizli zikir yapardı. Çünkü ona böyle yapmasını Hızır [aleyhisselâm) söylemişti.
Bu yüzden Hâce Yusuf onun gizli zikir yapmasına ses çıkarmadı ve kendisine "Hızır'ın [as] size öğrettiği usule göre zikirle meşgul olunuz!" buyurdu.
Hâce Yusuf-i Hemedânî'nin dördüncü ve son halifesidir. Hacegân büyüklerinin önderi ve bu silsilenin baş halkasıdır. Doğum ve ölüm yeri Buhara'nın Gucdüvân köyüdür.
Herim b. Hayyân, Üveys Karanî'ye ulaştı ve "Es-selamu aleyke" dedi. Üveys: "Ve aleyke's-selâm yâ Herím b. Hayyân!" dedi. Herim, Üveys'in bu büyük hâlini görünce ağladı ve "Ey Üveys! Sen beni daha önce hiç görmemiştin. Beni nasıl tanıdın, babamın ismini nasıl bildin?" dedi. Üveys şöyle cevap verdi: "Nefsim nefsin ile konuştuğu zaman, rûhum rûhunu tanıdı. Cesedlerin nefsi olduğu gibi, rûhların da nefsleri vardır."
İşin gerçeği şudur ki, göz aslâ gözü ve görüleni hakkıyla göremez; akıl aslâ aklı ve düşünüleni hakkıyla anlayamaz, his aslâ hissedileni hakkıyla idrak edemez.
Bir dudağım teselli ve diğeri tecelli. Sükût ile birleşince dudaklarım bir keder tebessümü, bu dünyaya ait olmayan bir ufkun çizgisine dönüşüyor. Keder ve hüzün en çok dudaklardan anlaşılır ve gözlerden. Bunca yıldır tatlı bir hüzün duyarken, anlamsız gülüşlerime sebep neydi? Neden tek başınayken gülemiyor insan? Yalnızlık bir hüzün alameti mi?
Nefsani ve şeytanî sevgi ile rahmnanî sevgi arasındaki fark şudur: mahlukatı sevince bunama ve delilik zuhur eder. Oysa Hakk Teâla'yı sevince gönle firasetz hikmet ve marifet doğar.