Kalp sevginin olduğu yerdir. Allah'ın kalplerini mühürlerini kimseler sevmeye yetilerini kaybeder. Sevilmeyi hak eden şeylerden nefret ederler. İnananlardan nefret ederler. Hakikati, adaleti sevmeleri gerekirken bunlara karşı nefret beslerler. Kalp merhametin, rahmetin mekanı olduğu için mühürlendiğinde onlar da yok olur. Bu insanlar en zalimce şeyleri yapabilir ve söyleyebilirler.
Allah birdir Peygamber
Hak Rabbül âlemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası
Kürt'ü Türk'ü ve Çerkes'i
Hep Adem'in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi
Kuran'a bak İncil'e bak
Dört kitabın dördü de
Hak Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası
Sakarya, Karadeniz'e döküldüğü zaman; zâtı kalmış, sıfatları Karadeniz olmuştur. Yani nefsâni varlığını bertaraf ettiğin zaman Cenâb-ı Hak ile beraberliği yaşarsın. Denilmiştir ki:
Sen çıkarsan aradan,
Kalır seni Yaradan...
Gülüştük.
Nedir yani; bir karı-kocanın dağ başında bir köylü de olsa, birbirini sevip sayması bahtiyarlık değil midir? O sıra her ikisi de birbirine bakıp: "Cenab-ı Hak seni bana, çoluk-çocuğuma bağışlasın" diye içinden geçirmesi çok mudur. Her derdin ilacı; bir tatlı tebessüm, iki güzel söz.
Kitap satın almanın, hatta okumanın pahalı ve ortalama insanın olanaklarının dışında bir zevk olduğu fikri o kadar yaygın ki, derinlemesine sorgulanmayı hak ediyor.
Fatih Sultan Mehmed Han devrinde
memleketin her tarafında,
her karış toprağında
adâlet, hak ve hukuk häkim durumda idi.
Kanun önünde bütün insanlar eşitti. ..
Mutluluk, benim için artık doğuştan Allah’ın bana bağışladığı ve bir hak gibi, mesele etmeden benimsediğim bir şey olmaktan çıkmış; talihli, akıllı ve dikkatli insanların çalışarak elde edip koruyabildikleri bir nimete dönüşmüştü.
Sayfa 151 - Yapı Kredi Yayınları-35.BaskıKitabı okuyor
Hayallerimi hayat yıkar
Ama ben hayatta hayallerimin yeniden kurarım
Bitmez tükenmez bir döngüdür gider
Ve bir bir geçer
Geçmesini istemediklerim
Sahip oldukların hak etmediklerinin olabilir
Hak ettiklerine her zaman sahip olamayabilir insan
Hayallerin gerçeğe dönüşmese de şükret
Ya gerçeklerin hayale dönüşseydi?
Üyelerinin "bedenlerini ve ruhlarını" teslim ettikleri (ya da etmeleri gereken) bir grup olarak düşündüğümüz cemaatin tersine, örgüt, söz konusu kişileri ancak kısmen özümler; aslında örgütü kişilerden değil rollerden ibaret olarak düşünürsek çalışma biçimlerini daha iyi anlayacağız. Bir örgüte giren isanlardan rollerini benimsemeleri (yani, örgüt içinde ve örgüt için çalışırken kendilerini tam olarak yaptıkları işe vermeleri ve kendilerini tamamen o an yapmakta oldukları işle özdeşleştirmeleri) ama aynı zamanda kendileriyle rolleri arasına belli bir mesafe koymaları (yani, bu özel rolle ilgili hak ve görevleri başka etkinliklere ya da yere ait olanlarla karıştırmamak için, bu esnada oynadıklarının yalnızca bir rol olduğunu hatırlamaları) beklenir. Aslında, rollerin belli bir düzene sokulması örgütün bir zaman diliminde görece istikrarlı kalan ve genelde örgütü tanımlayan tek özelliğidir.