Toplumun rahmidir kadın. Hücre hücre bebeği oluşturan bedeni, aileye temel, topluma toprak, doğurduğu nesillerle uluslara kalkan, erkekeğe amaç olur.
Kadın bedeni, koşulsuz şartsız, bu gezegende en dikkat çeken şeydir. İşte bu yüzden kadın objeleşmiştir. Bedeninin objeliği öylesine normalleştirilmiştir ki, bedenini satmayı, satanı aşağılamayı, en çok da kendisinden fazla gördüğünü aşağılamayı öğrenmiştir.
Kıskanmak kadınlığın geleneği haline gelmiştir.
Kıskanmak...dünyanın en zehirli-istisnasız en toksik-duygusu, kadınlar arasında sessiz iletişimdir, gizli hiyerarşidir. Birini kıskanan kadınlar birleşip kıskandıkları kişiyi dedikoduyla avlarlar. Bu av aslan avı değildir, sadece sırtlanlar hakimiyettedir. Kadını en çok öldüren erkek olabilir ama ölüm dışında en büyük zarar sadece başka bir kadından gelebilir.
Abartılı mı geldi?
Düşünelim:
Kız çocuklarını hizmetçi gibi kullanırken oğullarından bir bardak su istememeyi seçen, kızları boğasıya kısıtlarken, erkekleri flört ettiği kızları peşinden koşturması-üzmesi üzerinden erkeklik puanı veren, ilişki dinamiklerini yürütemeyen kadınların zor hallerinden zevk alan buna magazin diyen, zorbalığa uğrayan kadınların durumlarını, hak etmiş kıyafetine bak diye yorumlayan, hiç tanımadıkları kadınların varlıklarını karalayan kadınlar...
Kadınların normalize ettikleri değil midir kadının toplumdaki yerini belirleyen? Çünkü sadece kadınlar-tüm insanlığın anneleri- uygarlığın normalini de kodlarlar.
Kadın haklarından bahsedip kadınları sevmemekten yorulmadık mı?
AZRA KOHEN