Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Hürriyetsiz bir memlekette yaşamaktansa, namusuyla ölmek daha hayırlıdır"/Syf.257
On dört yaşımdayken gittiğim okulda bir kız vardı. Adı Eflâ. Siyah büyük gözleri bana bakardı. Ona birkaç hikâye anlattım. Anladığım kadarıyla çizdim hayatı göğsüne. Bir ay boyunca bana âşık kaldı. Sonra bıraktı elimi. Ben düştüm. Defalarca buldum onu. Gittim peşinden. Sevgilim olması için para teklif ettim. Aşkım dışında bütün dünyayı teklif ettim. Hatta on yedi yaşımdayken İstanbul’da karşılaştığımızda beni dudağımdan öpmesi karşılığında ona arabamı vereceğimi söyledim. Hâlâ siyah ve iri olan gözleriyle bana bakıp “Bir içki ısmarlasan daha iyi olur!” dedi. İşte, ben o kıza âşık olabilirdim. Gerçek bir duyguya hiç bu kadar yaklaştığımı hatırlamıyorum. Yıllarca sevişmemiş birinin orgazmına benzerdi, şimdiye kadar hiç harcamadığım bedenimdeki olanca sevgiyle onu süslemek...
Reklam
dünyayı da defalarca uzaktan görmüştüm. belgesellerde.kapkaranlık bir uzay boşluğunun içinde, masmavi, yemyeşil, bembeyaz bir küre! kesinlikle anlaşılmıyordu üzerinde çocuk sikildiği! Ne savaşlarda birbirinin topuklarını ne de barışlarda birbirinin dillerini koparanlar görünüyordu o nesafeden. ne atılan çığlıklar ne de söylenen yalanlar duyuluyordu. sessizlik ve huzur içinde, ağır ağır dönen bir küre. önemli olan hangi açıdan baktığın, derler. palavra! önemli olan, hangi mesafeden baktğın!
Evet, herkes gitmek istiyordu. Yine de her şey, minibüsün dikiz aynasında yazdığı gibiydi: "Gördüğünüz nesneler gördüğünüzden daha yakındadırlar." Ne kadar uzağa gidilirse gidilsin, her şey, herkesin ensesindeydi. Bize, göründüğünden çok daha yakın olan geçmişimiz gibi. Gelecekten bile daha yakın olan geçmiş gibi.../Syf.215
İnsanlığın bin bir çabayla iki bin yılda yarattığı asgari ahlak, elli yılda televizyon tarafından çiğnenmiş ve on yılda da internet tarafından yutulmuştu. Dokuz yaşındaki kızların babalarıyla seviştiği uzun metrajlı filmleri, yanlışlıkla bir kez görenler, gözlerini ekrandan bir daha ayıramıyordu.
Ve bir gün ansızın karşılaştık! Bütün sonlar yeni bir başlangıç oldu.
Beni sevdiler ama neyi sevdiklerini bilemediler. Çünkü buna asla izin vermedim. Bana sundukları bütün o sevgi, göğsümden girip sırtımdan çıktı ve boşa gitti... Sonrasında, defalarca bana ulaşmaya çalıştılar. Ama hiçbir çağrılarına yanıt vermedim. Onlardan gelen haberlerin hiçbirine dönüp bakmadım.
Reklam
İntihar rakamlarının günümüz dünyasında bu denli yüksek olmasının başlıca nedeni hayatın zor ve insanların zayıf olması değil, insanların bir canlıyı öldürmeden insan olamayacakları gerçeğidir. Kişi böyle bir şartın varlığından bile haberdar değildir, ancak rahatsızlığını hissetmekte ve hareketini çok daha görünür unsurlara bağlayarak
Batı’da insanların kökü birdir. Dalları gelişir. Kökten bağlı olanlar, sosyal düzen tarafından birbirine benzer hallere sokulmuş insanlardır. Ancak bunlar büyüyüp gelişir ve ayakları sosyal güvenlik numaralarına saplanmışken elleriyle gidebildikleri kadar uzağa yükselirirler. Oysa Doğu, kapalıdır. Kök ve dallar birlikte yaşar. Bunun nedeni, dalları koruyacak tarafsız bir sosyal düzenin olmamasıdır. Dal, ancak köküne yakınsa yaşar. Otuz beş kişilik aileler, tek evin içinde birlikte ölür. Evden kaçılmaz. Çünkü bu deliliktir. Evden kaçanı kimse koruyamaz. Batı’daysa evden kaçmak, gelişmenin tek yoludur. Aslında her ne kadar Doğu doğaya daha yakınmış gibi dursa da, hayvanların yavrularıyla ilişkileri düşünüldüğünde Batı toprağa çok daha yakındır. Toplumların bir el olduğunu düşünürsek, Batı’da eller açıktır. Avuç toplum, parmaklar bireydir. Doğu’daysa eller yumruk olmuştur. Bu yüzden Doğulularla savaşmak için hepsini birden yok etmek gerekir. Yumruk bilekten kesilmelidir. Batılılar, parmak kırar gibi tek tek alt edilmelidir.
Sayfa 184Kitabı okudu
Bu dünya üzerinde hiçbir şey anonim değildi. Asla bir kral bir dilenciyle aynı biçimde yargılanmamıştı, yargılanmıyordu ve yargılanmayacaktı.
Sayfa 345Kitabı okudu
Kozan’ın en sevdiği konuydu. Birinci kata varmışlar, bankoların arasından geçiyorlardı. Üç yanı siyah mermerle kaplı asansör kapısını gösterirken Kozan, düşüncesini değil, ama düşünmesi gerekeni söyledi. “Avrupa’ya ilk giden Türklerin çoğu köylüydü ve herhangi bir kenti bile görmemişlerdi. Köyde at arabası kullanırken Avrupa’da Mercedes’e bindiler. Ama Mercedes’i de at arabası gibi kullandılar. Ancak onların çocukları, çevrelerine daha kolay uyum sağlayabildiler. Onların en büyük soruysa evlerinin Türkiye, sokağınsa Avrupa olmasıydı. Her Türk evi, Türk toprağı gibiydi. Çok büyük zorluklar da yaşandı ama şimdi Türkiye, Avrupa’nın bir parçası.”
Reklam
boğazıma dayanmış liberya palaları. defalarca üzerime sıkılmış kurşunlar...ama eve dönmek daha zordu terk etmekten ve hepsinden.
Sayfa 432Kitabı okudu
herkesin kendine göre bir hücresi var. bazılarınınki daha genişse, neyi değiştirir? mahkum olduktan sonra hayata, fark eder mi üçe üç bir oda ya da binlerce kilometrekarelik bir ülke? hayatlarımıza sadece acı yön veriyor. dejenere mazoşistleriz! dövülmek, hapsolmak, aşağılanmak için yanıp tutuşuyoruz! acı! noah'ın acısı fakirliktir. benim acımsa elle tutulamaz. hayatın kendisidir.
Sayfa 409Kitabı okudu
Neyse, daha önemli işlerim var benim... Yok etmem gereken bir dünya ve bir zihin var.
ben kötü bir insanım. üstelik farkındayım ve bu beni daha da kötü yapar!
Sayfa 403Kitabı okudu
İnsanın, kendi gardiyanı olduğu bir hapishaneden kaçması çok zordu!
Sayfa 322Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.