"Her neyse", dedi bir müddet sonra Brusco ve durdu. "Okumadığım için kendimi iyi ifade edemiyorum, ama size şunu söyliyeyim, bizim papazımız öyle bir adam ki, beni adam akıllı bir dövecek olsa bile, ona karşı öfkelenemezdim." "Hmm", diye mırıldadı papazdan zamanında hakikaten iyi bir dayak yemiş ve ona karşı kızgın olmayan Peppone.
" ... Sonunda öyle bir yere varıyorsun ki, hayatının sahici bir şeye benzemesini istemeye başlıyorsun... Ama sonra, sahici olan nedir diye düşünüyorsun. Başkalarının hayatı hakikaten sahici mi? Bizden öncekiler hakikaten yaşadılar mı? "
Sayfa 131 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Evet, gördüler mi onu öyle, bahtiyar zanneder enayiler. Ayol, bütün o donanma, şatafat, karının kan ağlayan içini gizlemek için. Yoksa, hakikaten bahtiyar insanın bahtiyar görünmek için o kadar gürültü patırdıya ne ihtiyacı var?
Akıllı olan coşkulu olur!
"Yapabileceğiniz iki şey var" diyorum. Bunu duyunca kişiler rahatliyorlar. Ve kendime de diyorum ki, "Doğan, sen de aynı şeyi yapacaksın." Hakikaten de öyle. Yani sıkıntıya düştüğüm zaman hemen hatırlıyorum bunu, "Elimden gelenin en iyisini yapıyor muyum? Yapıyorum ama coşkulu muyum? Hayır, gerginim.Coşkulu ol!" başka bir alternatifi yok çünkü. Ne kadar sıkılsan da, mutsuz da olsan akıllı olan coşkulu olur. Yaşam coşku demek...
İslam dünyasında hakikaten "tenkit ahlakı" vardı. Bunun kaynağı nedir diye baktığım zaman Allah korkusunun tesiri olduğunu görüyorum. "İnsaf mefhumu", "adil olma mefhumu" var. Yani Müslümanlar öyle gelişi güzel "bu hırsızdır, benden aşırdı" diyemiyorlar.
Sayfa 94 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
“Genç nesli değil, kendinizi suçlayın. Siz nasıl yetiştirdiyseniz, gençler de öyle olacaklar. Gençlere terbiye verdiğinizi söyleyebilir miyiz? Hayır! Anneler ev işlerinden başlarını kaldıramıyor, günleri mutfak, alışveriş, temizlik ve çamaşırla geçiyor. Memuriyet, ticaret ve diğer işlerle uğraşan babalar akşamları meyhane ve kulüplerde oturup kağıt oynuyorlar. Çocuklarla kimse ilgilenmiyor, buna zaman yok, ayrıca, çocuklarla uğraşmak sıkıcı ve meşakkatli bir iştir. Çocuklarla konuşmuyor, hayatlarının nasıl geçtiğini sormuyorlar. Zaman bulunca biraz okşayarak, ellerine bir oyuncak veriyor ve “Çocuklar, şimdi gidin ve kendiniz oynayın” diyorlar. Bu, aslında “Gözümden kaybolun, ne yaparsanız yapın, yeter ki bizi rahat bırakın” demektir. Çocukluk dönemi, çocuk aklı ve kalbi, bakımsız tarla gibi boş kalıyor, çünkü oraya hiçbir iyilik tohumu saçılmamış. Kendilerine iyilik, doğruluk ve sevgiden bahsedilse de, bunlar kalıplaşmış, sıkıcı ve soğuk ifadelerle anlatılmaktadır. Çocuk zekasını canlandıracak ve onların ilgisini çekebilecek şeyler söylemiyorlar ve bunu beceremiyorlar. Onların hassas kalbini ısıtacak hiçbir şey yapmıyorlar. Açık söylemek gerekirse, çocuklar anne babaları ve çok sayıda teyze ve amcaları ile birlikte aynı evde yaşasalar da, bir yetim gibi büyümektedirler. Onları çok iyi yedirip giydiriyor ve sağlıkları ile ilgileniyor olabilirler, fakat çocuğun zekası ve kalbinin temizliği konusunda çok az kafa yoruyorlar. Hakikaten, çocuklarımızın şimdikinden daha kötü olmamalarına hayret etmek gerekir.”
Sayfa 123 - Koridor YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.