Olsun.. Yine de güzel AŞK..
Belki de Platon'un da dediği gibi: "Aşk bir çeşit şuur bozukluğudur." Haksız da sayılmaz aslında. Çünkü mantığımızda ve ruhumuzda çok şeyi yerinden oynatır.
Sayfa 69 - Indigo KitapKitabı okudu
Aşk!.. Muazzam bir dönüşüm hali..
Dönüşüm diyorum çünkü aşk insanı tepeden tırnağa dönüştürür. Bazen sizi hiç de olmak istemediğiniz, çoğu zaman eleştirdiğiniz biri haline getirir. "Ben olsam asla yapmam," dediklerinizi birer birer yaptırır size. Belki de Platon'un dediği gibi: “Aşk, bir çeşit şuur bozukluğudur.” Haksız da sayılmaz aslında.
Sayfa 69 - Indigo KitapKitabı okudu
Reklam
6.cilt
1550. Ümmü Külsûm radıyallâhu anhâ’dan Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittiği nakledilmiştir: "İnsanların arasını düzeltmek maksadıyla  birinden ötekine uygun sözler taşıyan (veya hayırlı konuşan) yalancı sayılmaz." Buhârî, Sulh 2; Müslim, Birr 101. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 50; Tirmizî, Birr 26. ...  "Yalanın tesis ettiği dostluk ya da huzur şurada kalsın" demeye kimsenin hakkı yoktur. Unutulmamalıdır ki "İş bitiren yalan, fitne çıkaran doğrudan yeğdir." Doğunun filozofu Sa'dî der ki; haksız yere asılmak üzere olan bir mahkûm, ana diliyle hükümdara sövüp saymaya başlar. Mahkûmun garip şekilde söylendiğini gören hükümdar, yanında bulunan vezirlerinden birine, adamın ne söylediğini sorar. İyilik sever vezir de "Efendim, kendisini bağışlamanızı istiyor" der. Bu vezirle arası pek iyi olmayan bir başka vezir ileri atılır ve "Hükümdarın huzurunda yalan söylemek bize yaraşmaz. Adam size küfrediyor sultanım" der. Bunun üzerine hükümdar, "Bunun yalanı, bizi senin doğrundan daha iyi bir yola sevkediyor. İş bitiren yalan fitne çıkaran doğrudan yeğdir” der ve mahkûmu bağışlar.
Sayfa 516Kitabı okudu
Acı biberi bilerek ve isteyerek yiyenler için söyleyecek çok şeyimiz olsa da bu kısma, acı olduğunu bilmeden ağzına attığı masum görünümlü biberi çiğneyen birinin hissettikleriyle başlayalım. Hepimiz yanlışlıkla acı biber yemişizdir. Bu kazaya uğrayanların hepsinin dile getirdiği ortak bir yorum vardır. Durumlarını anlatmak için "ağzım çok fena yandı" derler. Bu gerçekten çok güzel bir ifadedir çünkü meselenin fizyolojik kısmını istemeden de olsa çok güzel açıklar. Yani şöyle belirtelim. Kimse çok tuzlu ya da ekşi yediğinde "ağzım yandı" demez ama acı yediğinde der. Aslında pek de haksız sayılmaz. Dilinizin üzerinde sadece tat reseptörleri bulunmaz. Örneğin, yediğiniz besinin sıcaklığını kontrol eden reseptörler de bulunmaktadır. Siz ağzınıza acı biber attığınızda, bu sadece tat reseptörlerini uyarmaz. Aynı zamanda "polimodal nosiseptör" adlı yapıları da uyarır. "Reseptör kelimesini öğrenemeden bir de karşımıza nosiseptör mü çıktı" diye hemen kızmayın. Aslında bu da bir reseptördür ve ağrılı uyaranları algılayan bir yapıya sahiptir. Zaten "nosi" eki Latincede zararlı uyaranları ifade etmekte kullanılan bir ektir. Yani nerenizde bir ağrı oluşursa bilin ki orada uyarılmış bir nosiseptör bulunmaktadır. Peki, bunun konumuzla ilgisi nedir? Dilimizde bulunan polimodal nosiseptörler sıcağa karşı duyarlı reseptörlerdir. Önünüze konan kaynamış çorbadan sabredemeyip bir kaşık aldığınızda dilinizde yanma hissedersiniz ya... İşte o yanmayı algılayan ve canınızı acıtan yapılar bu nosiseptörlerdir. Bu sayede sonraki lokmanızı üfleyerek daha insani sıcaklıkta yersiniz.
E ama Hendrich de haksız sayılmaz.
".... Yemek yemeyi, müziği, şampanyayı, ekimde nadir görülen güneşli öğleden sonralarını sevmene izin var elbette. Şelale manzaralarını, eski kitapların kokusunu da sevebilirsin ama insanları sevmeyi aklına bile getirme. Duydun mu beni? Sakın insanlara bağlanma ve tanıştıklarına karşı olabildiğince az şey hissetmeye çalış. Yoksa yavaş yavaş aklını yitirirsin..."
Domingo YayıncılıkKitabı okudu
Otto Rank, bir insanın başına gelebilecek en büyük travmanın doğmak olduğunu söyler. İşkenceleri, tecavüzleri bilen insanlar olarak bunun abartılı bir yorum olduğunu söyleyebiliriz elbette ama çok haksız da sayılmaz Rank. 9 ay boyunca mutlak bir güven ve emniyet duygusuyla yaşadığımız, beslenmeyle ilgili en ufak bir sıkıntımızın olmadığı sıcacık
Sayfa 115
Reklam
Haksız da sayılmaz...
İyi ama ,gercek her şey demek değildir ki ... Hiç değilse işin yarısı , bu gerçeklere nasıl bakıldığına bağlıdır
Mark Twain, “İnsan Nedir?” kitabında insanlardan, “İnsan makinesi,” diye bahsediyor. İnsanın sadece dış etkenler tarafından yönetildiğini, komuta edildiğini ve fikir dahil hiçbir şey oluşturamadığını söylüyor. Bu bağlamda etrafıma şöyle bir bakıyorum da... Pek de haksız sayılmaz. Düşünmeden kabulleniyor, sorgulamadan işimize gelenin peşinden gidiyor, duygusal ihtiyaçlarımızın tatmini için yaşıyoruz.
“Bütün düşüncelerin benzediği yerde, hiç kimse çok düşünemez” der, Walter Lippmann . Haksız da sayılmaz!
Belki de Platon’un dediği gibi:
“Aşk, bir çeşit şuur bozukluğudur.” Haksız da sayılmaz aslında. Çünkü mantığımızda ve ruhumuzda çok şeyi yerinden oynatır. İleriyi çok iyi gören gözlerimiz, o çok güvendiğimiz hislerimiz ve öngörülerimiz en yakını bile göremez, tahmin edemez olur. İşte en büyük mutluluklar ve en büyük hatalar tam olarak burada yaşanır. Bir uçurumun kenarında manzaranın güzelliği karşısında mest olmuşken ayağınızın altındaki boşluğu fark edemezsiniz. Ben buna duygusal körlük diyorum. Yani yaşadığınız duyguların yoğunluğuyla kime inandığınızın, umudunuzu kime bağladığınızın ve sizi sürekli uyaran mantığınızın pek de bir önemi kalmıyor bu noktada. Varsa yoksa o. Onu görmek, ona dokunmak ve onunla olmak üzerine kurulu bir hayat.
197 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.