Mahmure Abla geldi ve dedi ki: — Dün gece Kolonel Heathcote Smythe geldi, seni görmek istedi. Şimdi, sen gelmeden önce de geldi, tekrar geleceğini söyledi. Kolonel H. Smythe, Amerikalı Galthorpe’un sağ koluydu ve Rumeli Hisarı’nda bize komşuydu. Kendi kendime dedim ki: “Her hâlde şahsen beni tevkife gelecek değildir; olsa olsa, siyasî bir şeyler
İngilizler, Ferit Paşa’nın hapsettirdiği İttihat ve Terakki liderlerini gizlice hapisten alarak bir savaş gemisiyle Malta’ya göndermişti. Bunlar arasında, Fethi ve Hüseyin Cahit beyler ve daha hayli tanınmış adam da vardı. Halk bunun, Ferit Paşa hükûmeti tarafından yaptırılmış olduğunu söylüyordu. Artık olaylar bir sinema şeridi hızıyla birbirini
Reklam
İtilâf Kuvvetleri’nin askerî merkezlerinde Sultan Ahmed’in o çok sulh ve sükûn içinde geçen mitingi endişe uyandırmıştı. Aynı zamanda, Beyoğlu’nda Hıristiyanlar da telâşa düşmüştü. Sokaklarda koşuşarak: — Türkler geliyor, Türkler geliyor, diye feryat etmişlerdi. İtilâf Orduları, Kasımpaşa tarafına bir topçu kuvveti yollamışlardı. Aynı zamanda İngilizler, Ferit Paşa’nın hapsettirdiği İttihat ve Terakki liderlerini gizlice hapisten alarak bir savaş gemisiyle Malta’ya göndermişti. Bunlar arasında, Fethi ve Hüseyin Cahit beyler ve daha hayli tanınmış adam da vardı. Halk bunun, Ferit Paşa hükûmeti tarafından yaptırılmış olduğunu söylüyordu.
Umumiyetle kalabalıklar hayvanî içgüdülere tâbidirler. Fakat nadiren de mucize gibi mukaddes bir hisse de tâbi olurlar...
...Gerginlik genç bir Darülfünûnlunun sesiyle kırıldı. Birdenbire: — Milletim! Zavallı milletim! diye bağırarak hıçkırmaya başladı ve birden düşüp bayıldı.
Halide, kürsüden aşağı baktığı zaman, önünde bir sakat asker kalabalığı gördü. Hepsi itinayla giyinmişlerdi. İçlerinden bir genç grup kürsünün önünü almış, kalabalığın oraya girmesine mâni oluyordu. Bu kürsüye en yakın olan yarım insan dairesinin arasında Fransız üniformalı, yakışıklı, ince yüzlü bir adam vardı. Bu, General Foulon’du. Fransız doğan bu adamın yüreği o gün Türk’tü ve bütün Türk gençleriyle beraber onun da gözlerinden yaşlar akıyordu.
Reklam
Türkiye... Benim zulme uğramış milletim de ebedîdir. O, öteki milletlerde olan kusur ve faziletlere sahip olmakla beraber, hiçbir maddî kuvvetin yok edemeyeceği manevî bir kudrete de sahiptir.
Vücudumun her zerresi elektriklenmiş gibiydi. Bu hâl, herhangi başka bir zamanda beni derhal öldürebilecek kudretteydi. Fakat, o an, benim için unutulmaz bir tecrübedir, çünkü hiç sesi çıkmayan bu iki yüz bin kişinin ıstırabını bana aşılamıştı. (...)Minarelerden gelen seslere, kalabalık arasındaki yüzlerce ulema, Müslümanlık’ın bir nakaratı olan “Allahu Ekber, Lâ ilâhe illâllah, Vallahu Ekber, Allahu Ekber Velilhamd” ile bu seslere katılıyordu. Halide, bu harikulâde teraneyi dinlerken kendi kendine şunları söylüyordu: “İnsanların kardeşliğini ve barışını ifade eden İslâmiyet ebedîdir. Batıl inançlar ve dar görüşler İslâmiyet değil. Allah’tan gelir gerçek İslâmiyet. Ben bugün onun en yüksek noktasını ifade etmeye mecburum. Türkiye, benim zulme uğramış milletim de ebedîdir. O, öteki milletlerde olan kusur ve faziletlere sahip olmakla beraber, hiçbir maddî kuvvetin yok edemeyeceği manevî bir kudrete de sahiptir. Ben, bu gün onun zirvesini anlatmalı, insanlığın kardeşliğini ifade eden ruhunu vermeye çalışmalıyım.”
İnanıyorum ki, Sultan Ahmed’teki Halide, her günkü Halide değildi. Bazan en mütevazı ve tanınmamış bir insanın büyük bir milletin büyük idealini temsil edebileceğine inanıyordum. O günkü Halide’nin kalbi bütün Türk kalplerinden gelen hisle atıyor ve Halide’ye gelecek yılların faciasını duyuruyordu.
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.