Masal anlatmak istiyorum ; sana… Gökyüzünün serin, bulutların ağlak olduğu zamanda ; taammüden biriktirdiğim anılarımı havai acımtırak renklerle nasıl aylaklaştırdığımı … Bir masal; belki kötü olacaktı sonu… Hep aynı rüyayı görüyordum o zamanlar, yüzümde garip bir ifadesizlik ile uyanıyor , canımın acısını yüzüme çarptığım suyun serinliği ile azaltmaya çalışıyordum. Oysa çaresi belliydi , koşarak kaçmalıydım olduğum yerden , bir adım yanılma payı bırakmadan kaybolmalıydım, koordinatlarını kimsenin kestiremeyeceği, mutluluk enlem boylamları arasında yaşamalıydım geri kalan ömrümü… Önceden tembihlenmiş gibi suskun olacağıma , alabildiğince konuşmaktan dilim ağzımda büyüyor; fakat susamıyordum.
Nasıl bir ırmaktım öyle gürül gürül, fakat şimdi döküldüğüm deniz bile rengimi ayrıştırmış gibi kabul etmiyor beni… Hıçkırık düşleri ile gülmeli oynaşmalı bir hayat umut ederken ; ümidin keşfine mahal bırakmayan düşlerin elinde oyuncak olmuştu kaderim. Yutkunmak istiyorum boğazımdaki yumru bile seni hatırlatmaktan geri kalmıyor, “masalın dinamiklerine aykırı acılıkları “ ,savaş stratejisi yapar gibi hayatıma yerleştiriyordu geleceğe düşülen notlarım.
Ağzımın kenarına iliştirilmiş gülümseme ile akşamı çok ettim ben, belki işten güçten belki bastırma isteğinden , hatırlamadım gibi davranıyordum… Hiçbir sabah bir önceki ile aynı değil biliyorum fakat onca zaman sonra kelimelerin seninle buluşma isteğini kendime anlatamıyorum.
Masal anlatmak istiyordum sana, fakat masal bitmiş …
Senden kalan bir şey yok…
Posta kutusu boş, birkaç fatura ve broşür; hayat gibi!
Hasan SABAH