“Yunan mitolojisindeki Pandora’nın kutusu hikayesini bilirsin. Açılmaması gereken kutu açılır açılmaz hastalık, keder, kıskançlık, açgözlülük, şüphe, ihanet, açlık ve kin gibi aklı gelebilecek her türlü kötülük ve uğursuzluk kutudan sürünerek kaçmış, gökyüzünü kaplayarak uçup gitmiş. Bundan sonra, insanlar ne yazık ki sonsuza kadar sefalet içinde acı çekip kıvranmak zorunda kalmış. Ancak kutunun köşesinde haşhaş tanesi kadar küçük, parıldayan bir taş kalmış ve taşın üzerine belli belirsiz ‘umut’ kelimesi yazılıymış.”
Sayfa 8 - İthaki Yayınları
Rin, Altan'ın gücünü anladığını sanıyordu ama derinliğini ancak şimdi anlıyordu. Ağırlığını. Tarihin unuttuğu, adalet çığlıkları atan milyonlarca ruhun mirası altında eziliyordu.
Sayfa 426 - Rin-AltanKitabı okudu
Reklam
"İntihar et, Trengsin. Hâlâ ölebiliyorken öl."
Sayfa 408 - FeylenKitabı okudu
"Büyük güç her zaman beraberinde büyük tehlike de getirir. Sıradanlıkla muhteşemliğin farkı ise bu riski kabul etmektir."
Sayfa 286 - AltanKitabı okudu
Kitap önerisi istiyorum
Ana karakterin kahramanın yolculuğunda kötü karaktere dönüştüğü ya da gride kaldığı romanalr arıyorum Mesela haşhaş savaşı ya da genç elitler bu kitap troop’una uygun, yani villain bazlı daha eleştirel dark academia tarzı ama karskterlerinde akıllı olduğu çok YA türünde olmayan roman arayışındayım Ya da villain’in gerçek bir villan olduğu kötü karakterin hepppp kötü olduğu… sanırım kendimi anlatabildim Lütfen beni yeşillendirin
Reklam
Çocuklar, ellerine kılıç verildiğinde çocuk olmayı bırakıyordu. Savaşmak öğretilip de ellerinde silahlarla ön cepheye konduklarında artık çocuk olmuyorlardı. Onlar askerdi.
Sayfa 214Kitabı okudu
Savaş kimin haklı olduğunu belirlemez. Savaş, hayatta kalanı belirler.
Sayfa 211 - RinKitabı okudu
Savaş başlasın
At vilayeti düştü. Mugen, Sinegard'a geliyordu.
Sayfa 207Kitabı okudu
Rin maçlara katılmayı çok istiyordu ama Jiang'la aralarında geçen bir tek konuşma hevesini kırmaya yetmişti. "Dövüşmeyeceksin," dedi bir gün, akarsuyun üstündeki direklerde dengede dururlarken. Rin anında suya düştü. "Ne?" dedi sudan çıkınca. "Maçlar yalnızca üstatları izin veren öğrenciler için." "İzin ver o zaman!" Jiang bir ayak parmağını suya daldırıp yavaşça geri çekti. "Yoo." "Ama dövüşmek istiyorum." "İlginç ama alakasız." "Ama---" "Aması yok. Ben senin üstadınım. Emirlerimi sorgulamayacaksın, itaat edeceksin."
Sayfa 183 - Rin-JiangKitabı okudu
Reklam
"Başka kimsenin sana öğrettiklerimi öğrenecek sabrı yok. Hatırlamak yalnızca bize kaldı. Yıllarca bir çırak aradım ve dünyanın gerçeklerini bir tek sen anladın." Rin bu sözler karşısında hayal kırıklığına boğuldu; kendi adına değil, imparatorluk adına. İnsanların bir zamanlar tanrılarla özgürce konuştuğu ama artık bunu kaybettiği bir dünyada yaşadığını bilmek zordu. Bir ülke onlara hayal bile edemeyecekleri güçler verebilecek tanrıların varlığını nasıl unutabilirdi? Kolayca, işte böyle.
Sayfa 179 - Rin-JiangKitabı okudu
"Uyanmış bir ölümlüyüm ve farkındalık, beraberinde güç getirir."
Sayfa 168 - JiangKitabı okudu
Jiang reisle yola devam
Arşivci Rin'e iki kağıt uzattı. Rin, daha açmadan Jiang ve Irjah'dan olduklarını biliyordu. Strateji veya İrfan'ı seçebilirdi. İrfan'ı seçti.
Sayfa 145Kitabı okudu
"... Bazen okun uçması için ipi bırakmak gerekir."
Sayfa 120 - JiangKitabı okudu
Corona
Elimden yiyor kendi yaprağını sonbahar: Dostuz ikimiz. Kabuklarından soyuyoruz zamanı ve ona öğretiyoruz yürümeyi: Zaman geri dönüyor kabuğuna. Aynada pazar günü, Uyku uyunuyor rüyada, Hakikatli konuşuyor ağızlar. İniyor gözüm sevgilinin mahremine: Bakıyoruz birbirimize, Söylüyoruz esrarlı sözler, Sevişiyoruz tıpkı haşhaş ile bellek gibi, Uyuyoruz midye kabuğundaki şarap gibi, Tıpkı kanlı bir mehtaplı deniz gibi. Penceredeyiz sarmaş dolaş, seyrediyoruz kendimizi sokaktan: Zamanıdır bilinmesinin! Taşın çiçeklenmeye tenezzül etmesinin zamanıdır artık, Huzursuzluğun kalp atımının zamanıdır. Zamanıdır, zamanı gelmenin. Zamanıdır.
Paul Celan
Paul Celan
çeviri :
Kaan H. Ökten
Kaan H. Ökten
["Corona", Eski Yunanca κορώνη, oradan da Latince 𝘤𝘰𝘳𝘰𝘯𝘢'dan geliyor. Defne yaprağından örülmüş taç demek κορώνη. Özellikle atletlere, tanrı heykellerine ve ölülere takılırdı. İngilizcedeki 𝘤𝘳𝘰𝘸𝘯'un da kökeni.]
Resim