Hatırlama, umut yolunda tökezleten bir taştır.
Geçmişte bırakılan izler silinemez, geri alınamaz, yeniden yapılamaz, tersine taranamaz. Hatırlama bu yüzden trajiktir. İnsana bir devamlılık, aitlik, belli bir zaman aralığında yaşanmış bir kişisel tarih duygusu verir fakat bunu daima asla geri dönemeyecek olan bir zamanın çoktan kaybedilmiş olması bilgisiyle birlikte yapar.
Reklam
Bir matruşka gibi iç içe geçirilmiş yaşamlar bizimkisi. Her hatırlama, dünyayı yeniden gezip dolaşmak gibidir. Yosunun sardığı taş, yumrusunu toprakta büyüten bitki, yumurtasını çatlatan kuş, yükselen ayın ışığında dönen dünya. Bir böcek bile insanın içindeki insanlığı diriltebilir.
Sayfa 42 - EverestKitabı okuyor
BİREYLİLİK
'Geçmiş'i, yânî olup bitmiş ânlar'ı zihinde yeniden canlandırma işine 'hatırlama' denir. Hatırlananları muhâfaza altına aldığımız hazneyse 'hâfıza'dır. Öyleyse hâfıza, insanlaşma sürecinin birinci dereceden âmilidir. Haddızâtında hâfıza, desoksiribonükleik asitten beşere dek bütün canlı işleyişlerde karşımıza çıkar. En basitinden karmaşığına dek canlının, kendi dışındakilerle ilişki kurarken dayandığı 'arkaplan şablonu' (İng background template), 'hâfıza'dır.
Yabancılaşmış hatırlamanın başka bir örneğini, hafızada tutulmak istenilen şeyleri yazıp, not etmekte buluruz. Onu kağıda dökmekle, düşünceleri ileride sahip olunacak birer bilgi verisi haline dönüştürmüş oluruz.Ama kişiliğimize onunla bir katkı yapmamışsak, bizdeki etkisi derin olmaz ve yazılı kağıdın kaybolması ile hatırlama yeteneğimiz de bizi terk eder.
“Olmak” kökenli hatırlama, bir zamanlar duyulmuş ya da görülmüş olan bir şeye, yeniden canlılık kazandırılması demektir. Hatırlamanın bu üretici biçimini, herkes kendince deneyebilir. Bir kez görmüş olduğunuz yüzlerden birini veya bir manzarayı hatırlamaya çalışın. Bu yüz veya manzara, bir an gözünüzün önüne gelip, sonra yok olmamalı. Bütün ayrıntıları ile belirmeli, hatırlanmak istenen şey, yeniden yaşanmaya başlamalı o anda. Bu kolay bir şey değil tabii. O kişinin yüzünü veya o manzarayı çok dikkatli bir biçimde inceleyip, hafızama kaydetmiş olmam gerekli, şimdi yeniden ve tüm ayrıntıları ile zihnimde canlandırabilmem için.Ama eğer bu türlü bir hatırlamayı başaracak olursam, yüzünü hatırladığım insanı veya manzarayı, karşımda tüm canlılığı ile duruyormuş gibi algılarım.
Reklam
"Fakat kadınların olayları daha ayrıntılı hatırlama yetenekleri vardır."
Çocuklarımıza her güzel şeyi, sevgiyle anlatmalıyız . Her doğru şeyi doğru açıklamalıyız. Her iyi şeyi güzelce benimsetmeliyiz. Öncelikle O’nu, herkesten ve her şeyden çok daha güzel anlamalı ve anlatmalıyız. Hatta, anlamak ve anlatmak yetmez; bu muhteşem güzelliği yaşamalıyız. Onunla olmalıyız. Onunla dolmalıyız. Onsuz zamanımız, ondan uzak anımız geçmemeli. Bir gönül sultanının dediği gibi, “ Onu hatırlamaktan utanmalıyız .” O hatırlanmamalıdır. Çünkü her hatırlama , bir unutmadan sonra gelir . Öyleyse , Onu unuttuğumuzu gösteren hatırlamayı kendimize yakıştırmamalıyız . O unutulur mu? O’nu unutmak, her şeyi unutmaktır. O’nu unutmak, kendimizi unutmaktır. O’nu unutmak, kendimizi nefsimizin eline bırakmaktır. O nefis ki, daima kötülükten, yanlışdan ve aykırı olandan yanadır. Oysa ki, nefsi Yaratan, onunla bizi deniyor, imtihan ediyor. Bu dünya imtihanı ile, iyiliğin kaynağı olan Rabbimiz’e bağlılık derecemiz ölçülüyor. Bakalım ve görelim ki, kötülük odağı olan nefis ve şeytan mı, yoksa iyilik kaynağı Yüce Yaratıcı mı dostumuz?
Meselâ el, okşadığı teni yıllar sonra bile hatırlama özelliğine sahipti. Beden de bir eli hatırlıyordu.
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.