Güneş karardı, yıldızlar ağlamaklı bir renge büründü, uçan kuşlar yere düştü, şedit zelzeleler oldu. Böylece korkuyla yürürken bir dostum geldi ve, "Yoksa bilmiyor musun? O mucizeci kadın artık aramızda değil," dedi.
En küçük bir şeylerin bile bana acı çektireceği bir ruh yapısına sahiptim. Küçük olmaları ya da ne kadar oldukları hiç önemli değildi, bir şekilde onlardan etkilenir ve bana çektirebildikleri kadar acı çektirirlerdi. Sıradan bir insanın görmesine bile olanak olmaya, yok denecek kadar küçük şeylerdi bunlar. Ama bir şekilde onları kendine çeken bir ruh yapım vardı ve bunların bana yaşattığı acılarla geçti ömrümün çoğu.
İnsanları ve hayatı ne kadar severiz?
Kendimizi sevdiğimiz kadar.
Peki kendimizi ne kadar severiz?
Kendimizi tanıdığımız kadar.
Peki kendimizi ne kadar tanırız?
Bunu ancak ölümün soluğunu ensemizde hissettiğimizde anlayabiliriz.