"Sen ne tür bir hayat yaşadın da her şeyi adil ya da değil diye değerlendiriyorsun?
Yeryüzünde hayat ve ölüm diye bir şey var. Bunun adaletle hiçbir ilgisi yok."
Gözlerini süzüyorsun
Bir balık gibi akıyorsun kaldırımlarda Bir daha yüreğini kaparsan bana
'Bu yaprağı parampaça yaparım' Çiçekleri sarı yapraklar ve bir ocak ayı
Ağız ağıza sin ve cim harfleri Ateş kararıyor, bu içimin alevleri
Acı çekiyorum elimden alınmışsın gibi Bir mektup hikayemiz olacak
Baştan başa notalar bülbül ağızları Dik kafalı bir baş görüyorlar
Başını eğmiş dalların yaprağında Zayıf bir çocuk yüzü, gülümsüyor
Dikkatle bak, korku dolu bakışları O boğulurken gülücükler
Saçılıyor Ölüm bir kuş kaldırıyor mezarlıktan
Ak kanatları, hayat yok oluyor Çıkıp geliyorsun
Kor gibisin, bir kar gibisin Soruyorsun: Zarifoğlu bana dargın mısın
Yoksa uyardılar mı seni sevdamızdan 'Yaşamak' bir perde gibi kalkıyor aramızdan
Zamansız mekansız bir tünel başındayız şimdi O mavi gözleri görmüş olmalıyım
Bir ikindi vakti kaskatı ellerimin altında Uçuşlu saçlar bukleler
Üstünde uyuyan eller Sevgim uzanıyor
Soluk soluğa uyandırıyor menekşeleri Görüyorum kıpırdanışlarını
Uykunda gül açan yanaklarını
Bir cehennem olmuş olsan seni kanla söndürürüm!
Her kim benim Türk ruhuma dokunursa: Ona ölüm!
{Mehmet Emin Yurdakul}
Halide Edip Adıvar Türk edebiyatı ve Milli Mücadele dönemi içerisinde en ayrıksı kişilerden biri. Onun çocukluğundan 1918 yılına kadar olan anılarını Mor Salkımlı Ev'de okumak mümkün. Türk’ün Ateşle İmtihanı'nda
"...eğer o gün ölüm satılsaydı bir yerde, her şeyimi verir onu alırdım. Ama bak görüyorsun ki o ıztırap, o acı da bitti de bugün nefes alıyoruz, bugün hayat devam ediyor, sabret kızım."