Hayek özgürlüğün bu şekilde anlaşılmasının yol açabileceği bazı karışıklıklara işaret etmektedir. Bunlardan biri özgürlüğün zengin­likle özdeşleştirilmesi ve özgürlük kelimesinin taşıdığı cazibenin servetin yeniden dağıtılması talebini desteklemek için kullanılabil­mesidir. Hem zenginliğin hem de özgürlüğün insanların çqğu tara­fından istenen iyi şeyler olduğu ve insanın istediği şeylere ulaşmak için her ikisine de ihtiyacı olduğu açıktır ama, yine de bu ikisi birbi­rinden farklıdır. Bir insanın kendi kendisinin efendisi olması ve kendi tercihini izleyebilmesiyle onun yapabileceği tercihlerin sayı­sının çok fazla veya pek az olması birbirinden tamamiyle farklı şeylerdir. Lüks içinde fakat kralın emri altında yaşayan bir saray mensubu, fakir bir köylüden veya el sanatçısından çok daha az öz­gür ve kendi hayatını yaşamaya, kendi tercihlerini yapmaya çok daha az muktedir olabilir.
Sayfa 27
Bireysel özgürlüğün hem fiili olarak ilk defa geliştiği, hem de felsefi açıdan ilk olarak en fazla işlendiği ülkenin İngiltere olduğu kesindir. Ne var ki, bu ülkede 19. yüzyılın da 18. yüzyıl kadar parlak geçtiğini söylemek zordur. İngiltere'nin 19. yüzyılda önceki yüzyıllardaki kazanımlarının bazılarını korumasına rağmen, bu asır­da özgürlüğe ve özgürlükçü teori ve pratiğe en büyük katkılar At­lantik Okyanusu'nun öte tarafından, Amerika' dan gelmiştir.
Sayfa 41
Reklam
Yeterince savunulabilmesi için özgürlüğün ve aynı zamanda öz­gür toplumun ne olduğunun iyi bilinmesi gereklidir. Özgürlükle bireysel sorumluluk arasında içiçe bir ilişki vardır. Hayek'e göre Özgürlük sorumsuzluk demek değildir. Özgür insanlar bireysel so­rumluluğa inanmalıdırlar. Özgürlük hem bireyin tercih yapma imkanına ve yüküne sahip olması hem de eylemlerinin yol açacağı övgü ve kınamayı omuzlaması demektir. Özgürlükle sorumluluk birbirinden ayrılamaz. Oysa, hem bireysel sorumluluğa hem de bi­reysel özgürlüğe olan inanç birlikte zayıflamıştır. Bunda bilimin yanlış yorumlanmasının, bu yorumlardan türetilen historisizm ve determinizm tezlerinin önemli etkisi olmuştur. Özgür bir toplumda bireye genel, soyut, eşit kanunlar ve kurallarla tanınan ve korunan bir özel alan bırakılır, bireyin sınırları çerçevesinde tercihler yapa­bileceği bu alan aynı zamanda bireysel sorumluluk alanıdır. İkisi birden kavranılmadan özgürlüğün mahiyeti anlaşılamaz ve haliyle mahiyeti anlaşılmayan bir şey korunamaz.
Sayfa 57
Hayek'e göre bilgi yalnızca bilinçli eylem ve iletişim­ de açığa vurulmamakta, aynı zamanda bireylerin ve toplumların geleneklerinde tecessüm etmektedir. Bilgimizin çoğu zımni bilgidir, yani ne olduğunu bilmek (knowing that) değil, nasıl olduğunu bil­mek (knowing how) tarzındaki bilgidir. "Know how"ın anlamı, "keşfetme şansımızın olabileceği fakat itaat etmek için ifade ede­bilmeye muktedir olmamız gerekmeyen kurallara göre davranma kapasitesidir".
Sayfa 63
Hayek'e göre toplum halinde yaşıyor olmamız "bilgisiz" bireyin bilgiden mahrum kalmamasını sağlar, birey ne kadar bilgi kullandı­ğının veya kullanabileceğinin farkında olmasa bile, kurallara göre davrandığı ölçüde, alışkanlıklarda, geleneklerde ve adil davranış kurallarında içkin bilgiler tarafından yönlendirilir, bu bilgiler ona rehberlik eder. Gelişkin toplumlarda bireyler genelde sahip oldukla­rından daha fazla bilgi kullanırlar ve bireysel refah ve gelişmenin temelinde de bu yatar. Hayek'e göre ekonomik hayat sosyal ha­yatın bir parçasıdır, ondan soyutlanarak değil, onun, yani bireylerarası kural-yönetimli ilişkiler sisteminin içinde anlaşılabilir.
Sayfa 66
"İnsanların objek­tif ihtiyaçları" diye bir ifade vardır ve bazıları tarafından sık sık kullanılmaktadır. Bunun yegane mümkün anlamı, yani "objektif" kelimesiyle kastedilen şey, birinin insanların ne istemesi veya in­sanların ihtiyaçlarının neler olması gerektiği hakkındaki görüşleridir. Bizim ilk örneğimiz ise ünlü "sınıf bilinci" kavramıdır. Orto­doks yorumlara göre belirli sınıflara dahil olanların belirli biçimde düşünmeleri, muayyen fikir, inanç ve ideolojileri benimsemeleri objektif bir gerekliliktir. Özellikle "proleterya" açısından bu böyledir. Bu sınıf bilincini insana yükleyen, bireyin kendi konumunu ve çevresini nasıl algıladığı değil, "objektif" olarak hangi koşullar al­tında bulunduğudur. Bunun böyle olması gerektiğini her bilgiye sahip bazı üstün akıl sahipleri keşfetmiştir. Eğer bir kişi, diyelim ki bir işçi, konumu gereği "objektif' olarak inanması gereken ideoloji­yi benimsemiyorsa onda bir "yanlış bilinçlilik" hali mevcuttur. Nihayet, herhangi bir "objektif" değer teorisi geliştirmeye çalışmak demek, değerin insan zihninden bağımsız objektif bazı realitelere dayandığını sanmak demektir. Oysa, değer fiziksel değil zihinsel bir fenomendir ve herhangi bir nesnenin herhangi bir bireyin o nesneye atfettiği kıymetten bağımsız bir değeri yoktur.
Sayfa 85
Reklam
29 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.