Yeterince savunulabilmesi için özgürlüğün ve aynı zamanda öz­gür toplumun ne olduğunun iyi bilinmesi gereklidir. Özgürlükle bireysel sorumluluk arasında içiçe bir ilişki vardır. Hayek'e göre Özgürlük sorumsuzluk demek değildir. Özgür insanlar bireysel so­rumluluğa inanmalıdırlar. Özgürlük hem bireyin tercih yapma imkanına ve yüküne sahip olması hem de eylemlerinin yol açacağı övgü ve kınamayı omuzlaması demektir. Özgürlükle sorumluluk birbirinden ayrılamaz. Oysa, hem bireysel sorumluluğa hem de bi­reysel özgürlüğe olan inanç birlikte zayıflamıştır. Bunda bilimin yanlış yorumlanmasının, bu yorumlardan türetilen historisizm ve determinizm tezlerinin önemli etkisi olmuştur. Özgür bir toplumda bireye genel, soyut, eşit kanunlar ve kurallarla tanınan ve korunan bir özel alan bırakılır, bireyin sınırları çerçevesinde tercihler yapa­bileceği bu alan aynı zamanda bireysel sorumluluk alanıdır. İkisi birden kavranılmadan özgürlüğün mahiyeti anlaşılamaz ve haliyle mahiyeti anlaşılmayan bir şey korunamaz.
Sayfa 57
Bireysel özgürlüğün hem fiili olarak ilk defa geliştiği, hem de felsefi açıdan ilk olarak en fazla işlendiği ülkenin İngiltere olduğu kesindir. Ne var ki, bu ülkede 19. yüzyılın da 18. yüzyıl kadar parlak geçtiğini söylemek zordur. İngiltere'nin 19. yüzyılda önceki yüzyıllardaki kazanımlarının bazılarını korumasına rağmen, bu asır­da özgürlüğe ve özgürlükçü teori ve pratiğe en büyük katkılar At­lantik Okyanusu'nun öte tarafından, Amerika' dan gelmiştir.
Sayfa 41
Reklam
Genellikle. kabul edilen bir görüşe göre refah devletle­ri bir devletin kanun hakimiyetini zedelemeden sosyal ve ekonomik hayata "pozitif' müdahalelerde bulunabileceğini ispatlamıştır. Bu doğru değildir. Orta Avrupa'dan Batı'ya doğru, Büyük Okyanus'un doğu yakasına kadar bütün refah devleti uygulamaları kanun haki­miyetini zayıflatmıştır. Kanun hakimiyetinin ilahi güçlerin koruması altında olduğu sanılmamalıdır. Bir kere kanun hak imiyetini ihlali yoluna girilince nerede durulacağının garantisi de yoktur. Noktanın totaliterizimle konulması ihtimali her zaman vardır, var olmuştur. Bu tehlikeyi ilk ve en iyi gören kişi Hayek'tir. The Road to Serfdom'ın tesirli çıkışından (1944) ölümüne kadar (1992) düşü­nür bu hayati meseleyi her yönüyle ortaya koymaya ve aydınları uyarmaya çalışmıştır.
Hayek özgürlüğün bu şekilde anlaşılmasının yol açabileceği bazı karışıklıklara işaret etmektedir. Bunlardan biri özgürlüğün zengin­likle özdeşleştirilmesi ve özgürlük kelimesinin taşıdığı cazibenin servetin yeniden dağıtılması talebini desteklemek için kullanılabil­mesidir. Hem zenginliğin hem de özgürlüğün insanların çqğu tara­fından istenen iyi şeyler olduğu ve insanın istediği şeylere ulaşmak için her ikisine de ihtiyacı olduğu açıktır ama, yine de bu ikisi birbi­rinden farklıdır. Bir insanın kendi kendisinin efendisi olması ve kendi tercihini izleyebilmesiyle onun yapabileceği tercihlerin sayı­sının çok fazla veya pek az olması birbirinden tamamiyle farklı şeylerdir. Lüks içinde fakat kralın emri altında yaşayan bir saray mensubu, fakir bir köylüden veya el sanatçısından çok daha az öz­gür ve kendi hayatını yaşamaya, kendi tercihlerini yapmaya çok daha az muktedir olabilir.
Sayfa 27
Düşünce tarihine baştan sona göz gezdirildiğinde, fikir adamları­nın bir sosyal düzenin temellerini iki yerde aradığı görülmektedir: İçgüdülerde veya akılda. İlk insan toplumlarının içgüdülere dayanan toplumlar olduğu açıktır Hayek'e göre. Bu toplumlar her şeyden önce nüfus olarak çok dardılar ve sınırlı bir mekanda yaşarlardı. Homo sapiens'lerin biyolojik yapısının oluştuğu ve belki milyonlar­ca yıl süren bu dönemde ilk atalarının geliştiği küçük topluluklarda yaşamaya alıştı insanlar. Bu gruplardaki insanların genetik olarak aldıkları özellikler onları işbirliğine itmekteydi. Grup dardı, üyeleri biribirlerini bilen ve biribirlerine güvenmek zorunda olan kimseler­di. "İlkel" sıfatıyla va sınıflandırabileceğimiz bu grubun üyeleri somut, çevrelerinden kaynaklanan bir ortak amaçlar hiyerarşisi ve yine aynı özelliklere sahip bir tehlikeler ve fırsatlar algılaması tarafından yönlendirilmekteydi. Tabii ki, başlıca gayretleri yiyecek ve sığınak temin etmekti. Dayanışma ve altruizm duygularına dayanan grup hayatı esastı ve bu duygular her grubun kendisi için geçerli olup diğer grupları kapsamazdı. Bu grupların üyeleri ancak ve ancak grup içinde varolabilirlerdi, tecrit edildikleri vakit hayatlarını sürdüre­mezlerdi. Bundan dolayı, Hayek'e göre, Hobbes'un tasvir ettiği ilkel bireycilik bir hayaldir, barbar (vahşi) adam hiçbir zaman münferit olmamıştır. Onun içgüdüleri kollektivisttir ve hiçbir zaman "herke­sin herkesle savaştığı" bir durum yaşanmamıştır.
Sayfa 113
Özgürlüğü ve özgür toplumu müdafaayı güçleştiren bir başka neden, özgür toplum hakkında temelsiz biçimde ileri sürülen kara­lamalardır. Bunların en meşhurlarından biri, özgür toplumun aşırı maddeci olduğu görüşüdür. Bu doğru değildir. Özgür toplumlar plüralist toplumlardır. Bu toplumlarda bir tek değerler hiyerarşisi bulunmaz, pek çok değerler hiyerarşisi vardır. Bireyler diğerlerinin faaliyetlerini nereye yerleştireceklerine ve nasıl değerlendirecekleri­ne de kendileri karar verirler. Özgür olmayan veya özgür olmaktan kısmen uzaklaşmış toplumlar (refah devletleri) özgür toplumlardan çok daha fazla maddecidir.Özgür toplumlarda, özgür olmayan (mesela totaliter) toplumlardakinden çok daha geniş, etkili, gerçek ve gerçekçi bir dayanışma ve insani yardımlaşma vardır.
Reklam
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.