Kitap aslında, ilk başta “ Yavuz Sultan Selim”e olan hayranlığımla başladı , ama kitap nerdeyse yarısına gelene kadar Fatih Sultan Mehmet ‘in İstanbul ‘u fethi ve onun Avrupa da, yol açtığı etkilerinden ve yansımalarından bahsediyor.
Aslında, çok büyük ,bizim zannettiğimizden daha da büyük bi etki.
Neden….???
İstanbul ‘un Fethi ve
Pat da arabanın peşinden koşmaya başladı hemen. Hayır, bu defa adamı elinden kaçırmaya niyeti yoktu. Dili sarkmıştı ama vücudunda hissettiği tüm acılara rağmen var kuvvetiyle koşuyordu... Ama araba ondan hızlı gidiyordu.
…
Akşama doğru Pat'ın üzerinde üç aç karga uçuyordu.
"en kötüsü,
hayır demeyi öğrenemedim
yemeğe kal, dediler: kaldım. oysa, kalınmaz
onlar biraz ısrar ederler; sen biraz nazlanırsın
sonunda kalkıp gidilir. her söylenileni ciddiye
almak yok mu, şu sözünün eri olmak yok mu;
bitirdi, yıktı beni."
"Yüzüme tokat yemişçesine irkildim. Yüreğim ağırlaştı, gerçeği haykırmaya hazırlandım. Sonra anladım: Bu, Hasan'ın benim için yaptığı son fedakarlıktı. Hayır, deseydi Baba ona inanırdı, çünkü Hasan'ı asla yalan söylemediğini hepimiz bilirdik."
Aslın da yalnız kitap açıp kapayan bilgin -orta yetenekte bir filo log için günde yaklaşık olarak iki yüz tane- sonunda kendi liğinden düşünme yetisini iyiden iyiye yitirir. Kitap karıştırmı yorsa düşünmez de. Düşünürken bir uyarıma (okunmuş bir düşünceye) yanıt verir -yalnızca tepki gösterir artık. Bilgin bütün gücünü evet ve hayır demeye, çoktan düşünül müş olanları eleştirmeye harcar, -kendisi düşünmez olut.. Kendini savunma içgüdüsü bozulmuştur onda; başka türlü olsa, kitaplara karşı kendini savunurdu. Bilgin demek deca dent demek. Gözümle gördüm bunu: Yetenekli, verimli, öz gür yaradılışlar, daha otuz yaşlarında “okumaktan çökmüş ler”, kibrit gibiler artık; kıvılcım, “düşünce” verebilmeleri için sürtmek gerek. -Daha sabahın köründe, insan dinçken, gücünün kuvvetinin şafağındayken, bir kitap açmak, -ayıp derim buna!
"Ne zaman onlara: 'Allah'ın indirdiklerin uyun' denilse, onlar: 'Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız' derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doĝru yolu da bulamamış idiyseler?"
• Bakara, 170 •
Gözyaşlarının dili şikayet dilinden daha fasihtir. Affedilmeye giden en kısa yol ağlamaktır. Dualarının kabul edilmesinin anahtarı ümitli olmaktır. Ve son olarak Allah'a Hüsnü zannetmek ve rahmetinden ümit var olmak amel olmadan bir şey ifade etmeyecektir. O halde önden ücreti öde, sonra nimetleri bekle.
"İmge sistemi kurmuş şair deyince ne anladığımı belirtmek için, isterseniz örnek
vereyim; Dranas böyle bir şairdir, Nâzım böyle bir şairdir, Dağlarca böyle bir şairdir, Necatigil böyle bir şairdir, vs. İmge sistemlerini tutarsınız tutmazsınız, ayrı bahis, bu özgün imge sistemi kurdukları gerçeğini gölgelemez. Hepsi kurdukları sistemi yeterince geliştirebilmiş midir? Elbette, hayır! Çünkü, Türk sanatçılarının başına bela olan üç faktör, aralarından bazılarını, olumsuz yönde etkileyebilmiştir: a. Alkolizm, b. Kültürsüzlük, c. Siyasal baskı! Aynı üç faktörün, hele öteki şairlerdeki 'tahribatını' anlata anlata bitiremeyiz."
Bir Türk Kudüs'ü yoktu. Bir Arap Kudüs’ü var mıydı?
Hayır. Ne Katolik, ne Ortodoks, ne de Yahudi Kudüs'ü
Kudüs Haçlı alemli, Davud mühürlü sancaklar altinda göze
görünmez ordularin sessizce alip verdikleri bir yer. Bu defa o şehrin bu yakasında Süleyman’ın olduğu kadar Yahudi olan Kudüs'ü görüyorum.