Özgür düşünce fikrinden uzak olmamın ne kadar iyi bir şey olduğunu siz de anlıyorsunuzdur. Ben hayırsever amirlerime baba gözüyle bakarım. Evet efendim derim, siz nasıl isterseniz efendim derim...
Yazık o millete ki, dokunmadığı şeyi giyer, ekip biçmediğini yer, hasat etmediği tohumun ekmeği ile beslenir, kendi cenderesinden çekmediği bir şaraptan içer. Yazık o millete ki, zorbayı bir kahraman gibi alkışlar ve gösterişli fatihi hayırsever sanır. Yazık o millete ki, rüyasında küçümsediği tutkuya uyanıkken boyun eğer. Yazık o millete ki, sesini sadece cenaze törenlerinde yükseltir, sadece yıkıntılar arasındaki birlenir ve sadece boynu kılıçla kütük arasındayken başkaldırır. Yazık o millete ki, devlet adamı bir tilki, filozofu bir hokkabaz, sanatı yamama ve taklit sanatıdır. Yazık o millete ki, yeni hükümdarına borazan sesleri ile karşılar ve bir sonraki hükümdarını da borazanlarla karşılamak için, onu yuhalayarak uğurlar. Güçlü adamları henüz beşikdeyken, bilgileri yıllarca susturulan o millete yazık! Ve her parçası kendini bir millet sanan, o bölünmüş millete yazık!
Reklam
Çıkar gözetmeyen kibarlığın temel özelliği tanınmamak hale gelmek, görünmez, şüphe duyulmaz olmaktır çünkü adını veren bir hayırsever asla çıkar gözetmiyor olamaz.
Sayfa 47 - Sia Yayınları. 1. Baskı. Haziran 2021. Çeviren: Aycan Başoğlu.
İmaret gerçekte vakıf denilen ortak bir dini, kültürel ve ticari oluşum ya da devlet tarafından veya kişisel bağışlarla finanse edilen, büyük ölçüde devlet tarafından denetlenen dinsel kökenli hayırsever bir tesisti. Bir cami etrafında toplanmış bir kamu binaları kompleksi, bir yüksek öğrenim müessesesi olan bir medrese, bir hastane ve yolcular için bir han içeriyordu.
Tıp, insanları değiştirmeyi isteyen biri için en uygun yoldur; kişi bu sayede çok çabuk bir âlim, bir bilge, bir hayırsever ve hatta kurtarıcı havasına bürünür, halkın her bakımdan güvenini kazanır; zamanı gelince de tereyağından kıl çeker gibi önderliğe soyunabilir. Tıp okumak, babamın benim adıma hayal ettiği geleceğe ulaşmak için en kurnazca yol muydu yani? Babam bu fikre karşı çıkmamıştı. … Beyrut limanının binaları ufukta kaybolur kaybolmaz aşağı inip, bitkin, rahatlamış, özgür, kendimi bir şezlonga attım. Babam istediği kadar benim el altından bir devrimci önder olmaya gittiğimi sansındı. Bir tek arzum vardı: Okumak, okumak. Tabii bunun yanında, arada bir rahatlamak. Ama kimse bana artık devrimden, mücadeleden, Doğu rönesansından ya da parlak yarınlardan söz etmesinde! Kendi kendime, gazete okumayacağıma söz vermiştim.
"İşte... işte o olağanüstü yardım etme göreviniz... işte... bu vecizeyle benim çenemi açmayı başardınız. Ama hayır, hayır bayım, teşekkür ediyorum. Bağırsaklarımdaki bütün pisliği önünüze döktüm diye iyice rahatladığımı sanmayın sakın. Berbat olan hayatımı artık kimse düzeltemez... gördünüz, saygıdeğer Hollanda devletine bedavaya hizmet ettim... emekliliğim yandı, yoksul bir köpek olarak Avrupa'ya geri dönüyorum... bir tabutun arkasından kuyruk sallayan bir köpek... Bir Amok koşucusuysanız uzun süre cezasız kalmazsınız, eninde sonunda sizi yere sererler ve umarım benimki de yakındır... Hayır, teşekkürler, bayım, hayırsever ziyaretiniz için... kamarada bir yol arkadaşım var zaten... birkaç şişe iyi kalite eski viski, onlar beni bazen avutuyor ve maalesef kendisini zamanında ustaca kullanamadığım o eski arkadaş, Browning marka tabancam... ne de olsa o bütün gevezeliklerden daha çok işe yarar... Lütfen, hiç zahmet etmeyin... elimizde kalan son insan hakkı herhalde şudur: Canının istediği şekilde geberme hakkı... ve dışarıdan bir yardımla rahatsız edilmeme hakkı."
Sayfa 58 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Reklam
Hayırseverler hayırsever olmasına, açları doyurup yoksulları giydiriyorlar. Gelgelelim kendileri çırılçıplak, ruhları açlıktan kıvranıyor. Cesaret denilen şey insanlığı çoktan terk etmiş...
"Oysa yaşamın amacı kendi kendini geliştirmek, tekâmül etmektir. Dünyaya gelme sebebimiz özümüzün farkına varmaktır. Bugünlerde insanlar kendilerinden korkar oldu. Görevlerin en ulvisini, kendilerine karşı olanı unuttular. Hayırseverler hayırsever olmasına, açları doyurup yoksulları giydiriyorlar. Gelgelelim kendileri çırılçıplak, ruhları açlıktan kıvranıyor."
Sayfa 22
İnsanlara karşı vazifelerini, sırf görev aşkıyla yerine getirenler çok azdır, vazifelerini vicdanının rahatlığı için yerine getirenlerin sayısı ise daha da azdır. Dünyanın tanıdığı hayırsever insanların gönüllerinde,"Erdemi onurlandıran ve ödüllendiren şey, halkın övgü dolu sesidir," sözü yankılanır.
Günümüzde Başkalara yönelik liberal hoşgörülü tutumu belirleyen iki tema vardır: Başkalığa olan saygı ve saplantılı bir taciz korkusu: Başka'nın varlığı rahatsız edici olmadığı sürece yani Başka gerçekten de Başka olmadığı sürece sorun yoktur. Kabızlık giderici çikolatanın paradoksal yapısına benzer şekilde, hoşgörü de zıttı ile kesişmektedir; benim görevim başkaya karşı hoşgörülü olmaktır yani ona çok yaklaşmamalı, onun alanına müdahale etmemeli, kısaca onun, benim ona fazla yakın olmam durumundaki tahammülsüzlüğüne saygı duymalıyım. Bu durum, geç kapitalist toplumda gün geçtikçe temel bir 'insan hakkı' olarak ortaya çıkmaktadır. Bu, taciz edilmeme hakkıdır, yani diğerlerinden güvende olacak ölçüde uzakta durma hakkı. Benzer bir yapı kapitalist fırsatçılık için de geçerlidir: kapitalist fırsatçılığa hayırsever eylemlerle karşılık verildiği sürece sorun yoktur -önce milyarları biriktirirsiniz sonra (bir kısmını) ihtiyacı olanlara geri verirsiniz... Aynı durum, insancıl ya da barışsever militarizm mantığı için yani savaş için de geçerlidir: savaş gerçekten barışa, demokrasiye ya da insancıl yardım dağıtımına uygun koşulları yaratmaya hizmet ettiği sürece iyidir.
Sayfa 717 - Günümüzde Tahakkümün Yapısı: Lacancı Bir Bakış, Slavoj ZizekKitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.