"İnsanlar serbest bırakıldıkları takdirde hayırsever davranmaktan kendi çıkarları peşinde koşacaklardır. "
Burjuvazisinin kendi sözlerine bakalim; Manchester Guardian'da çok doğal ve makul bir şey gibi hiç yorumsuz yayınlanan şimdi vereceğim mektubu okuyalı henüz bir yıl bile olmadı: "Bay Yazı işleri Yönetmeni - Bir zaman var ki, ana caddelerimizi dilenci sürüleri sardı; epir epir giysilerini, hastalıklı yerlerini, iç bulandırıcı yaralarını
Reklam
Koç Holding'in carrefoursa çeklerini anımsattı.
Gerçekten hayırsever kurumlar ne oluyor! Önce işçilerin kanını emiyorsunuz sonra onlara kendinizi rahatlatırcasına, ikiyüzlü bir insanseverlik göstererek sanki hizmet etmiş oluyorsunuz; yağmaladığınız mağdurlara, zaten onların olan şeyin yüzde birini geri vererek kendinizi dünyanın önünde kudretli iyilikseverler gibi gösteriyorsunuz. Sadaka, alandan çok vereni aşağılar; ayaklar altında ezileni daha da toza toprağa bulayan sadaka; aşağılananın, toplumun dışına atılanın, önce kendisine kalmış son şeyi insanlığını da teslim etmesini isteyen sadaka; sizin merhametiniz bir zekat şeklinde onun alnına aşağılanmanın damgasını vurmadan önce onun merhamet dilemesini isteyen sadaka, alandan çok vereni aşağılar.
Özgür düşünce fikrinden uzak olmamın ne kadar iyi bir şey olduğunu siz de anlıyorsunuzdur. Ben hayırsever amirlerime baba gözüyle bakarım. Evet efendim derim, siz nasıl isterseniz efendim derim...
Yazık o millete ki, dokunmadığı şeyi giyer, ekip biçmediğini yer, hasat etmediği tohumun ekmeği ile beslenir, kendi cenderesinden çekmediği bir şaraptan içer. Yazık o millete ki, zorbayı bir kahraman gibi alkışlar ve gösterişli fatihi hayırsever sanır. Yazık o millete ki, rüyasında küçümsediği tutkuya uyanıkken boyun eğer. Yazık o millete ki, sesini sadece cenaze törenlerinde yükseltir, sadece yıkıntılar arasındaki birlenir ve sadece boynu kılıçla kütük arasındayken başkaldırır. Yazık o millete ki, devlet adamı bir tilki, filozofu bir hokkabaz, sanatı yamama ve taklit sanatıdır. Yazık o millete ki, yeni hükümdarına borazan sesleri ile karşılar ve bir sonraki hükümdarını da borazanlarla karşılamak için, onu yuhalayarak uğurlar. Güçlü adamları henüz beşikdeyken, bilgileri yıllarca susturulan o millete yazık! Ve her parçası kendini bir millet sanan, o bölünmüş millete yazık!
Çıkar gözetmeyen kibarlığın temel özelliği tanınmamak hale gelmek, görünmez, şüphe duyulmaz olmaktır çünkü adını veren bir hayırsever asla çıkar gözetmiyor olamaz.
Sayfa 47 - Sia Yayınları. 1. Baskı. Haziran 2021. Çeviren: Aycan Başoğlu.
Reklam
İmaret gerçekte vakıf denilen ortak bir dini, kültürel ve ticari oluşum ya da devlet tarafından veya kişisel bağışlarla finanse edilen, büyük ölçüde devlet tarafından denetlenen dinsel kökenli hayırsever bir tesisti. Bir cami etrafında toplanmış bir kamu binaları kompleksi, bir yüksek öğrenim müessesesi olan bir medrese, bir hastane ve yolcular için bir han içeriyordu.
Tıp, insanları değiştirmeyi isteyen biri için en uygun yoldur; kişi bu sayede çok çabuk bir âlim, bir bilge, bir hayırsever ve hatta kurtarıcı havasına bürünür, halkın her bakımdan güvenini kazanır; zamanı gelince de tereyağından kıl çeker gibi önderliğe soyunabilir. Tıp okumak, babamın benim adıma hayal ettiği geleceğe ulaşmak için en kurnazca yol muydu yani? Babam bu fikre karşı çıkmamıştı. … Beyrut limanının binaları ufukta kaybolur kaybolmaz aşağı inip, bitkin, rahatlamış, özgür, kendimi bir şezlonga attım. Babam istediği kadar benim el altından bir devrimci önder olmaya gittiğimi sansındı. Bir tek arzum vardı: Okumak, okumak. Tabii bunun yanında, arada bir rahatlamak. Ama kimse bana artık devrimden, mücadeleden, Doğu rönesansından ya da parlak yarınlardan söz etmesinde! Kendi kendime, gazete okumayacağıma söz vermiştim.
"İşte... işte o olağanüstü yardım etme göreviniz... işte... bu vecizeyle benim çenemi açmayı başardınız. Ama hayır, hayır bayım, teşekkür ediyorum. Bağırsaklarımdaki bütün pisliği önünüze döktüm diye iyice rahatladığımı sanmayın sakın. Berbat olan hayatımı artık kimse düzeltemez... gördünüz, saygıdeğer Hollanda devletine bedavaya hizmet ettim... emekliliğim yandı, yoksul bir köpek olarak Avrupa'ya geri dönüyorum... bir tabutun arkasından kuyruk sallayan bir köpek... Bir Amok koşucusuysanız uzun süre cezasız kalmazsınız, eninde sonunda sizi yere sererler ve umarım benimki de yakındır... Hayır, teşekkürler, bayım, hayırsever ziyaretiniz için... kamarada bir yol arkadaşım var zaten... birkaç şişe iyi kalite eski viski, onlar beni bazen avutuyor ve maalesef kendisini zamanında ustaca kullanamadığım o eski arkadaş, Browning marka tabancam... ne de olsa o bütün gevezeliklerden daha çok işe yarar... Lütfen, hiç zahmet etmeyin... elimizde kalan son insan hakkı herhalde şudur: Canının istediği şekilde geberme hakkı... ve dışarıdan bir yardımla rahatsız edilmeme hakkı."
Sayfa 58 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.