Tanrı dünyayı yapıp bitirdiğinde, ellerindeki çamuru yıkadıktan sonra, yeni doğan bütün yaratıkları çağırıp mağrur bir tavırla şöyle sordu: "Söyleyin bakalım kuşlar, hayvanlar, yaptığım dünyayı nasıl buldunuz? Kusurlu bir yanı var mı?" Hepsi birden melemeye, anırmaya, moo demeye, miyavlamaya, ötmeye başladılar: "Hiç yok! Hiç yok!"
"Sizden razıyım," dedi Tanrı. "Ben de en ufak bir kusur göremiyorum. Ellerim kutlanacak eller." Ama, başları öne eğik duran horozla domuzun söz söylemediğini görünce: "Hey domuz," diye bağırdı Tanrı "ve siz horoz efendi hazretleri, niçin ağzınızı açmıyorsunuz? Yaratmış olduğum dünya hoşunuza gitmedi mi yoksa, ha? Bir eksiğimi var?" Onlar yine sustular, Şeytan tabii ıslık çalarak kulaklarına talimatını vermiş bulunuyordu. "Bir şey eksik deyin ona, üzüm veren, ezilerek suyu fıçılara doldurulan şarap olan bodur bitkiyi söyleyin ona."
"Demek buydu istediğiniz! Şimdi ben size gösteririm serseriler," dedi Tanrı öfkelenerek. "Demek benden şarap istiyorsunuz ha, sarhoşluk, kavga ve kusma ha? Peki o halde asma olsun!" Kollarını sıvadı, biraz çamur aldı ve bir asma yaparak dikti. "Kim fazla içerse" dedi, "lanetim şu olsun: O kimsenin zihni horozunki gibi, yüzü de domuzunki gibi olsun!"