Vahşinin affı şöyle gerçekleşmiştir:
"Kendisine, Hz. Muhammed'in, İslam'a girenleri affettiği bildirilince, Medine'ye gitmeye karar serdi. Sakif heyetiyle birlikte yahut
yalnız olarak Medine'ye giden Vahşi, Mescid-i Nebcvi’de Rasûl-i
Ekrem'in (s.a.v.) huzurunda Müslüman oldu.
Kaynaklarda, Rasülullah (s.a.v.) ile
"Kul yalan söylemeye ve yalan söyleme niyetini taşımaya devam ettikçe, kalbine siyah bir nokta vurulur. Sonra bu nokta büyür ve kalbin tamamı simsiyah kesilir. Bu kimse nihayet Allah katında <<yalancılar>> arasına kaydedilir."
Kur'ân-ı Kerîm, ilk âyetinden son âyetine kadar insanoğluna tefekkür tâlîmi yaptırarak düşüncenin merkezine Rabbe kulluğu yerleştirmeyi telkîn eder. Bu suretle îman bir lezzet hâline gelir. Kul her zaman ve mekânda Hakk'ın rızâsını arama gayreti içinde olur. Neticede de ilâhî azamet ve kudret akışlarının kalpteki hikmet tezâhürleriyle kul Hakk'a yakınlaşarak vuslata nâil olur.
Cabir -radıyallahu anh- anlatıyor:
"Ensar, hurmalarını devşirdiklerinde bunları ikiye ayırırlar, bir tarafa çok, diğer tarafa da az hurma koyarlardı. Daha sonra az olan tarafa hurma dallarını koyar(ak o tarafı çok gösterip) Muhacirlere; <<Hangisini tercih ederseniz alın.» derlerdi. Onlar da (çok görünen yığın Ensâr kardeşlerimizin olsun diye, az görünen yığını alırlar) ve böylece hurmanın çoğu onlara giderdi. Ensâr da bu şekilde az olan kısmı kendilerine ayırmış olurlardı. Hayber'in fethine kadar Ensâr'ın bu âlicenaplığı aynı şekilde devam etti."
"Gayenin büyüklüğü, vasıtaların küçüklüğü ve neticenin azameti insan dehâsının üç büyük ölçüsü ise, modern tarihin en büyük şahsiyetlerini (Hazret-i) Muhammed ile kıyaslamaya kim cesaret edebilir?" (A. de Lamartine, L'histore de la Turquie)