“İnsanın istekleri ve bunları gerçekleştirebilme gücü o kadar tehlikelidir ki... kendisini bir diğerinden ve diğer tüm canlıları kendisinden korumak için kanunlarla korumak zorundadır.”
“Bir gün çok üzücü bir fotoğraf görüyorsun. O fotoğrafta, başına gelenlerin acısı gözlerinden okunan masum bir yavru köpeğin derin bakışları. O fotoğrafta senin susarak, onaylayarak ve bir parçası olarak meşrulaştırdığın tüm kötülükler oluyor... Ve sen o fotoğraftaki maktule acıyıp katile lanet yağdırıyorsun. Ne yaptığını ve ne yapmadığını... Tüm bunların senin yaptıkların ve yapmadıkların yüzünden yaşandığını... Tüm bunların ve daha da kötülerinin yine bu yüzden mütemadiyen yaşanacağını hiç düşünmemeye terbiyelisin.
Derinlerden birbirine bağlı o küçük kara köpek ve senin büyük karanlığın“
“Kafesin bir kapısı var; ardına kadar açık. Kaçmıyorsun... Uçmuyorsun... Kanatlarını kırmış içeride oturuyorsun. Tabuları ince ince doğrayıp pembeleşinceye kadar pişirmediğin... Ve evini temizlemek için harcadığın enerjiyi varlığından utanman gerektiğini söyleyen o kirli zihni temizlemek için harcamadığın sürece... Değişik politik iklimlerde... Değişik bahanelerle... Kıyafetlerine de karışacaklar, bedenine de.”
“Kadınlarını mütemadiyen ateşe atan şu korkunç ülkede... Sen meseleye kökünden itiraz etmediğin ve cesurca bambaşka bir ahlakın peşine düşmediğin sürece... Hiçbir şey değişmeyecek, kadınlar ve saçlar ve günahlar üçgeninde.
“Toplumun, kadınları annelik hapishanesine tıkmaktaki ısrarı boşuna değildir.. Arzu ve eğilimlerinin peşinden gidip bir anda dünyayı tersine döndürecek potansiyelini kullanmaktansa, sadece annelik görevine değer görülmek, kadına en büyük tuzaktır.”
“Çıkmaza her girişinde 'Benim gücüm neye yeter ki?' diyebilen insanlığın, ölmeden önce yüzleşmesi gereken ivedi gerçeklerinin en başında kendi zalim tahammülü var. Atalarının günahları en sonda.”
“Vicdan, gerektiğinde politik, dolayısıyla tehlikeli de olabilen bir organ. Bu yüzden: Şu kadın, yağmurlu bir havada yerde sürünerek dilenen bacaksız başka bir kadının yanından, aklında alışveriş listesiyle geçebiliyor. Şu şoför, trafik ışıklarında durduğunda arabanın camına yapışmış çıplak ayaklı bir delikanlıyı bir el işaretiyle def ediveriyor. Şu adamın kulakları, yemek yediği masanın yanı başında yere bırakılmış kir içindeki bir çocuğun üflediği flüte sağır. Şu genç kızın gözleri çöp kutularından yemek toplayan yarı deli evsize kör. Şu yaşlının kalbi, savaştan kaçıp gelmiş çocukların tehlikeli sokaklarda gece yarısı tiner koklayarak dolaşmasına dayanıyor. Dünya, sen gözlerinle gördüklerine katlandıkça daha da çirkin dönüyor.”
“Gitme denilen yere gitmiyorsun, yapma denileni yapmıyorsun.
'Gitme'lerden. 'Yapma'lardan
kuşkulanmak aklına hiç gelmiyor. 'Git' ve 'Yap'ları da sorgulamıyorsun.
İtaat diyorsun.
İtaat ederek hayatta kalmayı hüner sanıyorsun. Neye itaat ettiğin umurunda değil. Çevrende olup biten hiçbir şeye karşı sorumluluk duymuyorsun.
'Ben tek başıma ne yapabilirim'lerin gölgesinde...”
“Susuyorsun.
Daha önce de sustuğun gibi
Sustukça sıra sana geliyor. Daha önce de geldiği gibi.
Buna rağmen geçmişle yüzleşmekte gösterdiğin israrın zerresini bugünle yüzleşmekte göstermeye
yanaşmıyorsun.
Sistem etrafındaki yoksulların ve
tutunamayanların ve azınlıkların soyunu
kırıyor.
Senin kalbin hâlâ sapasağlam.
o kolektif suç, verdiğin ödünler yüzünden
çağlardan çağlara yuvarlanarak ve tüm suskunları bünyesinde toplayarak
büyüyor.”