Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.26
Bizleri, lûtf u keremiyle yoktan var eden, sayısız mahlûkat içinde en mükerrem varlık kıldığı “insan” olarak yaratan, îman nîmetiyle şereflendiren, “Habîbim” buyurduğu En Sevgili Rasûl’üne ümmet olma bahtiyarlığını ihsân eden, sözlerin en güzeli Kur’ân-ı Kerîm’e muhâtap kılan Allah Teâlâ’ya nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun…
Zulüm ve cehâlet
Herman Hesse'nin kalemini seviyorum. Betimleme ve anlatılarında yormadan, sıkmadan veriyor vermek istediğini. 166 sayfalık bu kısa hikayede harika ve çok yerinde bir toplum eleştirisi bulacaksınız.
Bir hayat henüz açmamış bir tomurcukken nasıl heba edilir, kaş yapalım derken gözler nasıl çıkarılır, hepsini adım adım okuyacaksınız.
Ve içine doğduğunuz ortamın size yönelik niyetinin iyi olsa da, iyi gelmeyeceğini göreceksiniz. İnsan ve toplumu anlamak adına kesinlikle okunması gereken bir eser.
Dostluk, cinselliğin keşfi, delikanlılıktan genç adam olmaya geçiş gibi konular ağırlıkta. Fakat maksat toplumun birey üzerindeki baskısını sansürsüz bir şekilde ifade edip yüzüne çarpmak.
Keşke "Pisa eğitim sıralaması" denen saçma şeylerin mevcut olduğu bu zamanda, genç insanların okul, eğitim ve başarı baskısından kaçmak için intihar ettiği bu dönemde bu kitap her ülkede okunması zorunlu ders kitabı olsa...
Kitapla kalın...
Anadolu'nun Mütareke yıllarında Yunan saldırıları sırasında kaybolan babasını aramak için İstanbul'a gelen Mebrure, oradaki akrabaları Nevin ve Behiç'in kapısını çalar. Nevin ve Behiç İstanbul sosyetesinin yozlaştırdığı iki gençtir. Mebrure bu yozlaşmış, ahlaki değerlerini kaybetmiş muhitin içinde bir yandan onlara benzememek için mücadele vermekte, bir yandan babasını aramaktadır. Mebrure'nin babasını aradığı bu hikayenin içinde sözde kızların hevesleri uğruna heba ettikleri, bir uçurumdan diğerine yuvarlanan hayatlarına da tanık oluyoruz. Devletin ve milletin içinde bulunduğu savaş ortamına kayıtsız kalınan, milli değerlerin çiğnendiği bu ortamda Mebrure bu çalkantıya direnebilecek midir?
YEZİDİ DEĞİL EZİDİ
Kitap kisaca ezidi(kökeni eskilere dayanan bir inanışın adi )bir kiza aşık olup o uğurda öldürülmüş Hüseyin'i ve Hüseyin'in eski bir arkadasinin bu olayi arastirmasini konu aliyor .
Kitabin yaziliş amacının farkındalık kazandırmak olduğu hüsnü zan'indan yola çıkarak bu açıdan konuyu beğendim.kitap İnsanların en başta kin duyduklari , nefret ettikleri ,ırkçılık yaptiklari , hatta öldürmek istedikleri kişilerin de birer insan olduğunu unuttuklari temel fikrini barındırıyor içinde. Birbirlerine " o' cu bu'cu " diyerek zulmün kapılarını nasıl araladiklarini , Heva ve hevesleri uğruna her şeyi , inandiklarini soyledikleri dini bile , nasıl yol malzemesi olarak kullandıklarını anlatıyor.
konu güzeldi lakin işleyişi beğenmedim. Konu heba olmuş gibi geldi bana .
Kitabi okurken , Yazarın daha önceden de okuduğum bir kaç kitabıyla ister istemez karşılaştırma yaptım ve her kitabında kendi inanç kavramlarını karakterler üzerinden empozevari bir dille anlattığını farkettim . Bu durum konuyu geride bırakıyor ve kitap okumanın daha doğrusu olay içinde ânı unutmanın verdiği hazzı bariz şekilde azaltıyor (en azından benim açımdan öyle).
Olay örgüsü kopuktu çoğu yerde tam hikayeye kapildiğin ve lezzet almaya başladığın an karakterin rolünü kesiyor ve "bu kadar mı?" Dedirtiyordu bana .
Kısaca okuması pek keyif vermedi ...
Uzun lafın kısası Okur arkadaşım kitabı pek beğenemedim . Bana tesir etmedi .
Okur kal selametle kal ... bilinçli kal
Kısaca Okur arkadaşım kitabı pek beğenemedim . O
Fedailerin Kalesi Alamut ...
Tarih 11. yüzyıl , mekân İran , kahramanlar ise Hasan Sabbah önderliğinde Nizamülmülk ve yer yer Ömer Hayyam'ın anılmasıyla da devam eden fedailer...
Hasan Sabbah'ın kurduğu ütopik dünyasında , ütopik cennetinde heba edilen vakitler , gençlikler , hayaller , umutlar , inançlar , duygular ...
Hasan Sabbah yani Seyduna kendini peygamber ilan eden , korkunç zalimlikte , keskin zekalı ve bi o kadar da gözükara bir örgüt lideri.
Haşhaşilerin örgüt lideri olan Hasan Sabbah , Deylem Krallarından Alamut'u ele geçirerek kendisine merkez edinir.Burada yalancı cennet kurar. Kurduğu cenneti en ince ayrıntısına kadar planlar ki bu zekâsına hayran kalmamak elde değil. Bir tarafta huri olduğunu zanneden , köle pazarından satın alınan cariyeler ; diğer tarafta Allah yolunda cihat ettiğini zanneden körpe yiğitler...
Din 11. yy öncesinde de sömürülmeye açıktı , günümüzde de. Hasan Sabbah'ın bu sömürüyü gözünü kırpmadan yapması ise kan dondurucu. Sebebi Nizamülmülkten intikamını almak ve planlarını yürürlüğe koymak . Tüm bu planlarını ise inanç değiştirerek , dikte ederek insan zihniyle oynayarak ve elbette haplarla yapar . Öyle ki gençler için ölmek bir lütuftur. Ölmek direkt cennete gitmektir. Korkuya şüpheye sorgulamaya asla yer yoktur. Seyduna İsmaili öğretisinde ne demişse aynen kabuldür .
Kitap Vladimir Bartol tarafından 9 ay gibi bir sürede yazılmıştır.İlk basılma zamanında Slovenyada , Yugoslavyada yasaklanmıştır. İçindekiler tehdit olarak görülmüştür. Dili oldukça akıcı , heyecan uyandırıcı , karakterleri okurken onları hissettiren türden . Daha fazla kelimeleri yormadan iyi okumalar diliyorum :)
Kitabı yaklaşık 10 yıl önceden fazla zaman önce okumuştum.İlk okuduğum Sabahattin Ali kitabıydı.Belki de daha çocuk olduğum için pek etkilememişti. İkincisin de bir çok sayfada gözyaşlarımı tutamayarak okuduğum bir gerçek.En başında Maria'nın insanlara inanmamasının sebep olduğu şeyler var iken sonrasın da bunu Raif'in de yaşayıp koca bir ömrü boşa heba etmesi çok trajik. Herkesin mutlaka okuması gereken bir başyapıt.
232 syf.
9/10 puan verdi
Bir ömür nasıl heba edilir, kişinin karakterindeki omurgasızlık bir insanı nasıl aşağılık bir sona sürükler bunu gösterir nitelikte esasen durağan ilerleyen ama vurucu biten bir romandı. Drogo'nun ikinci bir deri gibi giydiği çaresizliği, kendi elleriyle yazdığı sonu, kabullenişleri, umudu olmayacak yerde arayışları, hayatta nerde durduğunu ve durmak istediğini bir türlü çözemeyişi, bu halleri kalbimi kırdı. İnsanın bile isteye debelendiği bir çukurda sırf azıcık ışık görme umuduyla gönüllü tutsaklığı beni ürküttü, kendi hayat çizgimde durduğum noktayı ve bahanelerimi sorgulattı. Düştüm ama kalktım mı yoksa hala yerde miyim diye düşündürttü. Dedim ya vurucu bir son, vurucu bir roman. Velhasıl, biz Drogo değiliz. Bir ağaç gibi hiç değiliz, kök salmadık bir yere. Hareket etmek lazım, uzaklaşmak lazım, çabalamak lazım...
Kitaba başladığımdan beri kaç arkadaşıma kitaptan pasajlar attım , iş arkadaşlarıma kaç kelimenin hikayesini anlattım, önsözündeki bilgileri kaç öğrencime okudum bilmiyorum. Çünkü BA-YIL-DIM…
Ve böyle beni mest eden bir kitapla karşılaştığımda hep yaptığım gibi ağırdan almaya çalışmam beyhude bir çaba oldu . Çok sevdiğim biri ile son kez buluşmuş
İnsanın ne öğrendiyse onu etrafına sunması hepimizin bildiği yazılı olmayan kurallardandır ancak şartlar ve durumlar, öğrenilenler, kötü deneyimler onları tekrar ettikçe kısır döngüye girer ve biz bunu fark edene kadar bu cenderenin içinde kayboluruz. Bunu anlatan roman ta ki kaybedecek bir şeyi kalmayınca sonunda yalnızlık onu mutsuz etmeye başlar ve kaybettiklerini tekrar toplamanın peşine düşer. Hayatın sonsuza kadar süreceğini düşünerek heba etmenin insanı bir yere götürmediği ve sonunun pişmanlık olduğunu gösterir. Ne yaşarsan yaşa bir kere yaşanacak bu hayat için bütün kötü deneyimlerinden korkularından sıyrılarak güzelin peşinde koş.Kitabın mesajları çok güzeldi. Tavsiye ederim.
