İki insan birbirine yaklaşmaya başladığı andan itibaren kaçınılmaz olarak aralarındaki şeyi tarif etmeye çalışıyor. Kelimelerle hat belirliyor sürekli, sınır çiziyor. Bir taşkınlık olmasın, her şey kontrol altında kalsın diye büyük ihtimalle. Ama bunu yapmaya başladığı andan itibaren de aslında göz göre göre işin tadını tuzunu kaçırıyor. Yaşanacak birkaç lokma güzel şey de böylece heba oluyor hızla. Taşkınlık yaratmayacaksa çarpışmaların ne anlamı var ki?
''Diğer herkes gibiyim, ne iyi ne de kötü! Bilinmezlerdeyim, saklanacak düşüm yok; nefretim, heba edilecek öfkem yok. Acıyan gözlerimle etrafıma bakıyorum her gün, her gün ayrı çile; her gün ayrı bir dert. Dert ve tevazu, sahiplenmiştir bizi; bizler ki, kötülüğümüze anbean yenik düşmüşüz. Sesimiz çıkmıyor, soluğumuz kesilmiş, gözlerimiz görmüyor, kulaklarımız duymuyor... oysa, her geçen anda daha iyisini, daha merhametlisini düşünüyoruz; yaşamanın...''
Daha acik anlatmam gerekirse sorumlu degilsin askimdan.
O da bana ait.
İzin vermem bende kalanı eritmene.
Yeşermez ama heba da olmaz.
Zaiyat kiside
Bir olmayi inatla red eden adina ozgurluk kumasi bicilen o elbise de.
Amerika'da tıp alanında çalışmalar yürüten, başarılı işlere imza atan, düzenli bir hayatı, modern çağın gereklerine uygun bir evi, ekonomik anlamda refahına yetecek düzeyde mal varlığı olan bir kadın Avustralya'da bir çalışma yürütme teklifi alır. Uzun bir düşünme süreci ve konfor alanını terk etme kaygısını aştıktan sonra teklifi kabul
Pişmanlık mı? Hayır değil
Bana armağan kalır yalnızlığı
Anlamak mı? Mümkün değil
Aklımı aşar fikri onsuzluğun
Parça parça bu ömrümü
Verdiysem en güzeline feda ettim
Kırık, dökük bu kalbimi
Ettiysem en özeline heba ettim
Ağlamadan, sızlamadan
Gittimse en büyüğüne veda ettim
Utanmadım söylemeye
Hakkımı en değenine (en değenine) helal ettim (helal ettim)..
Ah, gençliğinizin kıymetini bilin. En güzel günlerinizi sıkıcı şeyleri dinleyerek, kaybetmeye mahkûm olanı kurtarmaya çalışarak, kendinizi cahil, kaba, adi insanlara adayarak heba etmeyin.