"Latif ve narin ne vardıysa içimde,
Hoyratça kırdı geçirdi dünya,
Memnunum, barışığım yine de,
Sabırla yeni yapraklar veririm
Yüzlerce kez kırılmış dallarımdan
Ve tüm acılara rağmen hâlâ
Aşığım ben bu divane dünyaya."
Ben kainatın önemsiz, basit, kendi yörüngesinde dönmeye mecbur, sabit bir parçasıyım. Feleğin zararsız bir zerresiyim. Her şey benim dışımda gelişiyor.
Başına gelen her şeyi, yaşadığın her ilginç mevzuyu başkalarına anlatırdın. Benimle ve annemle ise sadece sessizliğini ve evdeki boşlukları dolduran sigara kokulu varlığını paylaşırdın.
Ben burada, bu şekilde, bu haliyle bitiriyorum. Başka bir şeye dönüşmüş şekilde, başka bir yerde karşıma yeniden gelirse, bu yüzümü yırtan gülümsememi bulup çıkaracağım içimden bir yerden, biliyorum.
Lunaparkta geçirdiğimiz koca bir günün hiçbir yerine sıkıştıramadığım "Neredeydin?" sorusunun cevabı bu olmalıydı. İşteydi ve şimdi dönmüştü. İş neredeydi peki, neydi iş, babaların çocuklarından başka ne işi olurdu?
"Arkamda yaylılar çalıyor. Biri bir filmde ya da dizide gururla yürüdüğünde çaldığı gibi. Hep hüzünlü şeyler çaldığını bildiğim yaylılar, ben gülümserken bambaşka duyuluyor. Sonunda hüzünlü şeyler çalmadıkları için mi gülümsüyorum, yoksa gülümseyebildiğim için mi hüzünlü şeyler çalmıyorlar ? "