“Sanırım insandan başka hiçbir canlı utanmayı bilmiyor.İnsanların da hepsi değil,yalnızca bir kısmı,yani utanacak kadar insan kalanlar başarabiliyor bunu…”
Bu satırları okumaya başladığın andan itibaren ben diye bir şey kalmayacak. Ben, senin içinde ben olacağım. Olmalıyım, olabilmeliyim, bu benim son ödevim. Direnme, ön yargı ile yaklaşma, ab-ı hayat özlemi içinde olamayanlar, tutunamayanlar ve sen, anlık mutluluklar peşinde koşan ezikler, ezilmişler. Bu tavrı itici bulma, kinci gözle olaya bakma,
Belki de benim kalbim gerçekten kagıttandır . Çünkü o kadar kırılgan ki herşey onu yaralayabiliyor. Kalbim ezilebilir, kesilebilir, yanabilir, çöpe atılabilir hatta küçük parçalara ayrılıp havaya savrulabilir .
Biliyorum ,bunların hepsi olabilir. Daha önce de oldu.
¶¶Elimde hiçbir kapıya uymaz anahtar şimdi size aşka, hayata, ölüme dair yerli yersiz cümleler söyleyeceğim. ¶¶
¶¶Ne söylesem bir evvel söylediğimin ya şerhi ya ezberi çıkıyor. Başka kelimelerim yok benim. Tekrir de diyebilirsiniz zarifane, tekrar da diyebilirsiniz arifane. Hepsi de kabulümdür benim. ¶¶
Nerden başlarım bilmiyorum lakin demiş
Edebiyatımızın sevimli aylağı Sait Faik Abasıyanık. Türk Çehov'u, İstanbul hikayecisi, sorumlu avare, sokaktaki adamı en iyi anlatan. Hayatımızın bir köşesinde kesinlikle tanımışızdır o meşhur şapkasının altından gülümseyen bu mutlu adamı. Hiç hikayesini okumasak bile, en azından şarkılardan öğrenmişizdir; “Kiraz mevsiminin sevişme vakti