8015. gün gereksiz uzun bir süre 5000 falan yeterliydi bence. Soğuk bir haziran ayının sonlarına doğru ağlayarak başladığım akıntıda artık ne gülüyor ne de ağlayabiliyorum. Yirmi ikiyi doldururken dönüp arkama baktığımda ölü bir çocuk ve bir sürü yabancı görüyorum. Belki de yabancılardan biri de benimdir belki de daha fazlası. Ölü çocuğun anıları geliyor zaman zaman aklıma, havalar hep koşturup oyun oynamalık. O çocuğu çok seviyorum hep de çok sevicem. Hep hayran olucam cesaretine, gücüne, hayallerine... Ve hep içimde kalacak, keşke bir kere gidip başını okşasam, sırtını sıvazlasam, özür dilesem defalarca özür dilesem. Beni affedeceğine eminim çünkü her zaman çok temiz kalpliydi.
Arkaya bakarak yaşayamayız. Bu sebeple o çocuğu koruyamamın nefretiyle önümdeki karanlığa bakacağım. Bir ışık arayışında da olmayacağım. Dünya'da sonsuz diye bir şey yok. Karanlığında sonu gelecek. Zaten mutlu son diye bir şeyin olduğuna da inanmıyorum. Mutlu bir insan, sonun gelmesini istemez. Sonun gelmesini bekleyen insan ise zaten hiç mutlu olmamıştır.
Ölümün bir başka yaşama açıldığına inanmak hoşuma gitmiyor. Ölüm benim için kapalı bir kapı. Ölüm bana, insanın sırtından yaşamın yükünü almaya çabalayan bir dost gibi geliyor.
Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın; çünkü bir çocuğun bir yetişkine öğretebileceği her zaman üç şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şey için var gücüyle savaşmak.
Paulho Coelho