Allah tacir mi hesap tutsun? Niye baksın günahın sevabından fazla mı diye,elinde terazi mi tutar? Buysa oruç tutmana sebep tutma! Buysa sana secde ettiren etme!
Takvada sahtekar olacağına, günahında samimi ol daha iyi.
Şunları,şunları yanlış yaptık..Aklımızla çözmeye çalışıyoruz..Gördüklerimiz hep hesap meselesi..
Yanlışlarımızı duygularla bulmaya çalışıyoruz..Gördüklerimiz hep adam meselesi.
Aşk, sevginin cünûn hâli olarak tarif edilir. Cünûn, aklın
zâyi olmasıdır. İnsan aşk halindeyken hesap yapamaz olur. Akıl doğası itibarıyla hesap yapar, kendini korur, muhafaza eder;ama aşk gelince insan hesap yapamaz olur. Bu aşk hâli, özellikle insanlarda karşı cinse duyulan temayül şeklinde ortaya çıkıyor m. Bu temayülün içerisinde aynı zamanda dürtüsel duygular da var. Çoğu insan bu fiziksel dürtüyle, içgüdüyle kalbi olan aşkı birbirine karıştırır. Karşı cinse duyulan aşk, kalbin tattıği ve en üst merhalede olan aşk hâli değildir. Dünyada birtakım zevkler vardir, bu zevkler bütün insanlara bahşedilmiştir; çünkü biz hayatı zevkle yaşarız. Aksi hâlde hayat, yaşanılacak bir macera olmaktan çıkardı. Mesela güzel bir yemek karşısında mutlu oluruz, lezzetle yediğimizde ondan zevk alırız. Bu, Allah'in verdiği bir nimettir. Dünyevi zevklerin en üst kademesinde karşı cinse duyulan eğilim vardır. Bunun da üstünde kalbin tattığı haz vardır.
Çöl, evsiz ve duvarsız mekân; çöl, akıl ve hesap dışı za- man... Çöl, susuzluğun ve fırtınaların savruk karargâhı; çöl, yıldızlar altında hüzünlü gecelerin ahı... Çöl, kum zerrele- rinden örülen yatak; ve çöl, birbirine karışan siyah ile ak...
Öner ve Yücel Davası: 31 Mart 1947'de Atsız, Zeki Velidî ve arkadaşlarının beraatıyla sonuçlanan Irkçılık-Turancılık Davası'nın yankıları 1947 yılında başlayan Öner ve Yücel Davası ile devam etmiştir. Dava, 29 Ocak 1947'de İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer'in TBMM'deki bir konuşması ve Fevzi Çakmak'ın 05 Şubat
Bir kimseye hiçbir hesap verme külfetine katlanmadan dilediğini yapmak imkânını veren monarşide sürekli bir denge kurulabilir mi? Bu kadar gücü kuvveti dünyanın en aklı başında adamına verseniz, o bile sapıtır.
Onlar sıkça güler. Ortada hiçbir şey yokken bile kahkaha savurup dururlardı. Gülümsemek, gençler için nefes alıp vermek kadar kolaydır. Bu tür bir alışkanlık ne zaman başlamıştır acaba? Gülmezsen zarardasın aslında. Gülünecek en ufak şeyleri bile gözden kaçırma sakın! Bu haz düşkünü oldukları, en küçük kahkahayı bile esirgerlerse hesap sorulacakları korkusu duydukları anlamına gelmez mi? Tüm bunların en üzücü yanı, hiçbirinin içtenlikle gülmemesidir. Kahkahaya boğulmuşken bile nasıl göründüklerine kafayı takarlar.
Onlar ayrıca insanları sıklıkla güldürürler. Kendilerini rencide edecek noktaya gelmek pahasına olsa bile insanları güldürmek istemeleri size şaşırtıcı gelmemeli. Bu, nihilizmin başka bir örneği olsa gerek. Eğer kalplerinin derinliklerine bakarsanız orada nasıl bir his duyduklarını tahmin edebilirsiniz herhalde. Bir fedakârlık ruhu. Biraz savsak olan, "işte bu" diyeceği bir hedefi bulunmayan bir fedakarlık ruhu. Arada sırada geçmişteki ahlak anlayışına göre bile etkileyici bir hikâye olarak adlandırılabilecek, takdire şayan davranışlarda bulunmaları, hep bu gizli ruhları sayesindedir.