Kadınları hiç anlayamamıs ve aşkı ile geçmişi arasında boğulmuş bir karakter yaratmıs kadın yazarın kitabını okuduk. Oysa ne kadar şiirsel başlamıştı kitap, vay be müthiş bir aşk hikayesi okuyacağız herhalde dedim. Üstelik köprü metaforunu ne kadarda güzel aktarmıştı yazar, Ayakları olmayan asla kavuşturmayan köprüler… Hiç tahmin ettiğim gibi olmadı malesef. Hatta okurken, Halid e sinir oldum acıkcası. Ziyad ile sevdiği kadını tanıstırdığında aralarında birşey olacagını bıle bile bu acıyı yasamak istedi. Bu nedenle ta en baslarda arkadasından bahsederken onu kıskandıgını belırten ıfadeleri vardı. Belkide bedeninin engellinden ya da yaş farkından dolayı hep bir engel gördü aşklarında. Ama anlatırken sevdiği kadını suçladığını hissetttim. Hatta genel olarak kadınları suçlayan ifadeler vardı. Yazar doğduğu coğragyanın etkisinden mi böyle yazmış yoksa erkek karakteri konuşturduğu için mi böyle yazmış diye sorguladım.
Aşkını anlattığı sayfalardan ziyade, ülkesini anlattığı sayfalar daha çok ilgimi çekti. Ülkemizle pek çok benzerliği bulduğum batılılaşma, dinin göstermelik uygulamaları, kültürün yok olması gibi notlar aldım. Dolayısıyla katkısı olan bir okuma oldu benim işin günün sonunda, tüm aşk meşk mevzularına rağmen.