Akşam evlerinin önünden geçerken bir uğruyordum artık her şeyin bitip bitmediğine bakmak için. “Sizce de hastalığı bisiklet yarışının olduğu gün manavda içecem diye tutturduğu romlu papatya çayından kapmış olabilir mi?” diye yüksek sesle akıl yürütüyordu teyze. Bu düşünce başından beri kafasını kurcalıyordu. Salak. “Papatya çayı!” diye güç bela fısıldıyordu Bébert, ateşlerin içinde kaybolmuş bir yankı olarak. Onu caydırmaya değer miydi? Bir kez daha benden beklenen bir iki ufak tefek göstermelik mesleki hareketi yapıyordum ve geceye kaldığım yerden devam ediyordum, hiç de içim rahat etmeden, çünkü annem gibi ben de, başa gelen felaketler konusunda kendimi asla tamamen suçsuz hissedemiyordum.
Çayı tercih edenleri hiç anlamamışımdır
Reklam
"...hayatta pek çok şeyi aceleye getirebilirsiniz ama çayı aceleye getirmektense hiç yapmamak daha iyidir."
Sayfa 9 - Dex kitapKitabı okudu
Ömrümde böyle güzel bir çayı hiç icmemiştim. Bu çay dedikleri de ne güzel kokarmış meğer.
Sayfa 592Kitabı okudu
Sarah'nın Charles'a değil, çaya ihtiyacı var!
Çayı demledi. Ocağın içindeki demlikten küçük, altın alevler yansıyordu. O loş ışık ve çıtırtılar içinde ateşin duvarlara vurduğu gölgeleri bekler gibi duruyordu Sarah. Bu kadar değişmiş, durumundan bu kadar hoşnut olduğuna göre Charles'tan haber almış olmalı diye düşünüyorsunuz belki. Ama hiç haber almamıştı.
Sayfa 272Kitabı okudu
Dün Berlin’de geçirdiğim Nisan ayının ilk pazar gününde artık bundan böyle acıları mutluluk olarak nitelendirmeye karar verdim. Yaşamımın en mutlu anlarında da aynı güçle acıyı duymadım mı. Ve acıların ötesinde bir beklenti vardı: Kendi dünyamın beklentisi. Kendi odamda içebileceğim sabah çayının beklentisi. Sinir hastanelerinin kantinlerinde, teneke çayı, kendi odamda içmek istiyordum. Kimse senin kadar güzel, hiç kimse senin kadar canlı gitmedi ölüme.
Reklam
579 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.