Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
1960 ve 1970'lerdeki kalem kavgaları: 1960'ların başında Atsız Orkun'da ve Millî Yol'da yazmaktadır. Bedii Faik'in 18 Şubat 1962 tarihli Dünya gazetesinde, 1944 olaylarından bahsederek Atsız ve arkadaşlarını Naziler safında savaşmak üzere hükümeti ele geçirmekle suçlaması üzerine Millî Yol'un 6. sayısında (2 Mart
ATSIZ'DA IRK-IRKÇILIK / SOYCULUK:Kimlerin Türk olduğu konusunda Atsız'ın geldiği son noktayı yukarıda belirttik. Başlangıçta Türk kökünden gelmeyenleri Türk saymayan Atsız, daha sonra Türk kökünden gelmiş kadar Türkleşmiş olanları ve başka bir ırkın şuurunu taşımayanları da Türk saymaktadır. Atsız bu konudaki fikrini örneklerle de
Reklam
"Uzaklarda kusursuz bir erkek görüyor ama o erkeğin yakınına gelir gelmez hiç de uygun biri olmadığını anlıyordum." (S. Plath / Sırça Fanus. s.87)
Hüzün ve umutsuzluk o kadar derindi ki, göğsü sıkıştı. Evet, belki de vakti gelmişti. Geç bile kalmıştı. Debelenmeyi bırakmalıydı. Ayak uyduramıyordu işte. Başkalarına. Hayata. Tanrı' ya ayak uyduramıyordu. Bıkmıştı. Keşke uyuyup bir başkası olarak uyanabilseydi. Ya da hiç uyanmasaydı.
Sayfa 375 - D.K.Kitabı okudu
Kürtler ,İran , ve nadir şah
Nadir Şah'ın Kürtlere karşı olan tutumunun hiç de iyi olmadığı gayet iyi bilinmektedir. Bu nedenle Kürtler kendisinden nefret ediyorlardı; hatta Topal Osman Paşa ile yapılan savaşa dair Kürtçe Gorani lehçesiyle Nadir Şah'a yazılan yergilerde kendisi zalimlik ve ihanetle vasıflandırılmıştır. Nitekim Nadir Şah'ın vefasız davranışlarından ve yaptığı zulümlerinden birisi de Erdelan valisi Subhan Verdi Han'ı görevden alarak yerine kardeşini ataması olmuştur ve yine ondan dolayıdır ki bölgedeki Kürtler; İranlılara karşı ayaklanmalar geçekleştirmişlerdir.
Kişi geride bıraktığı hayatına bakıp da kaçırdığı mutluluğu, bitmek bilmeyen talihsizliği -yani "hayat labirentinde kaybolduğunu"- görünce kendini suçlamakta aşırıya kaçabilir. Oysa hayatımız hiç de bizim kendi eserimiz değildir, nitekim iki faktörün, birtakım olaylar dizisi ile kararlar dizimizin ürünüdür²; öyle ki her iki dizide de ufkumuz çok sınırlıdır ve kararlarımızı uzaktan tahmin edebilmemiz mümkün değildir, olaylarıysa öngörme olasılığımız daha da azdır, bilakis her iki dizide de yalnızca mevcut kararları ve olayları biliriz. 1. Johann Wolfgang von Goethe, Faust, I, Özveri, 14. (Ç.N.) 2. İkinci faktörün bilincimizin, ilk faktörün bilinçaltımızın eseri olduğu yönündeki çok daha yüksek bir öğretiye, yani είμαρμένη [kadere] atıfta bulunan gözlemi burada yeri gelmişken belirtelim. Bunun rüyada böyle olduğunu herkes bilir; hayatta da farklı olmadığını yalnızca çok az insan kavrayabilir. Rüya, hayatın monogramıdır.
Reklam
Dövüş kulübünü icat ettiğimizde, Tyler'la ben, ikimiz de hayatımızda bir kere bile dövüşmemiştik. Ömrünüz boyunca hiç dövüşmemişseniz, içinizde bir merak olur. Acı duymanın nasıl bir şey olduğunu, başka bir adam karşısında neler başarabileceğinizi merak edersiniz.
Sayfa 56 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okuyor
Dosyovski "Tanrı olmasaydı herşey mübah olurdu!" Diye yazmıştı. Gerçekten de Tanrı yoksa herşey yeğdir, hiçbir şey yasak değildir. Bu demektir ki insan, kendi başına bırakılmıştır. Ne içinde dayanacak bir destek vardır brvde dışında tutunacak bir dal. Artık hiç bir özür, dayanak bulumayacaktır yaptıklarına
Gyges'in Yüzüğü Olarak İnternet
Platon, Devlet'in ikinci kitabında bir çoban olan Gyges'in öyküsünü anlatır. Bir deprem neticesinde yarılan yerin içine giren Gyges, orada bir ceset görür ve cesedin parmağındakı yüzuğu alarak yeryüzüne çıkar. Bu, sihirli bir yüzüktür aslında. Parmağındakı yüzükle oynarken kaşı avucuna doğru çevirdiğin de görünmez olduğunu, kaşı eski haline getirince tekrar görünür olduğunu anlar Gyges. İnanılmaz bir güce sahip olduğunu fark edince yaptığı şey ise saraya girmek, kraliçeyi baştan çıkarmak ve kralı öldürüp yerine geçmek olur. Çünkü o, görünmediği zamanlarda toplumsal ahlâkın baskısından kurtulmuş, kendi iç ahlakıyla baş başa kalmıştır. İç ahlâkı ise bu kadardır. Nasılsa hiç kimse görmuyor! İnternete dönersek. Eğer orada kendi gerçek ismimizi değil de bir nick kullanıyorsak parmağımıza Gyges'in yüzüğunü geçirmişiz demektir. Çünkü orada artık görünmezizdir ve bizi sansürleyen bir şey yoktur. Toplumsal ahlakın baskısı üzerimizden kalkmıştır ve biz kendi içimizdeki ahlâk yasası ne kadarsa o kadarızdır. Bu sansürsüzlük hele de otosansürsüzlük panayırında kendi ismimizi korumaya alarak sanal bir ismin peçesi arkasına gizlendiğimiz andan itibaren hiçbir manevraya mani yoktur. Bir nick arkasına gizlenildiği, gerçek ismin saklandığı, bir başka ifadeyle toplumsal ahlâka bakan tarafın garantiye alındığı sürece internet her şeyi yapmaya olanak veren bir âlemdir bu yüzden. Ekran kabadayıları, internet delikanlıları, klavye kahramanları vardır onun. Klavyesi olan konuşur orada.
Benim babam hiç üniversiteye gitmemiş olduğundan, benim üniversiteye gitmem çok önemliydi. Üniversite bitince şehirlerarası telefonda ona dedim ki, şimdi ne olacak? Babamın bir fikri yoktu. Bir iş bulup yirmi iki yaşına girdiğimde, gene şehirlerarası telefonda ona sordum: Şimdi ne olacak? Babamın bir fikri yoktu; olmadığı için de dedi ki, evlen.
Sayfa 54 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okuyor
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.