“Ne var ki, hayatın en önemsiz ayrıntıları açısından bakıldığında bile, insan, herkesin gözünde özdeş, isteyenin bir şartnameyi ya da vasiyetnameyi inceler gibi inceleyebileceği, maddi bir bütün teşkil etmez; sosyal kişiliğimiz, başkalarının düşüncesinin yarattığı bir şeydir. "Tanıdığımız birini görmek" diye adlandırdığımız basit eylem bile, kısmen zihinsel bir eylemdir! Baktığımız insanın dış görünüşünü, ona ilişkin bütün kavramlarımızla doldururuz ve gözümüzde canlandırdığımız bütün içinde, hiç şüphesiz bu kavramlar daha fazla yer tutar. Sonuçta yanakları öylesine kusursuz bir biçimde doldururlar, burun çizgisini öylesine şaşmaz bir kesinlikle izlerler, sesin tanısıyla, sanki saydam bir kılıfmışçasına, öyle bir uyumla bütünleşirler ki, bu çehreyi her gördüğümüzde, bu sesi her duyduğumuzda, karşımızda bulduğumuz, işittiğimiz şey, bu kavramlardır.”
Albertine’in ölümünün, acımı dindirebilmesi için, kazanın onu sadece Touraine’de değil, benim içimde de öldürmesi gerekirdi. Oysa Albertine, içimde hiç bu kadar canlı olmamıştı. Bir insan, içimize nüfuz edebilmek için, zamanın şekline bürünmek, çerçevesine kendini uyarlamak zorundadır; bizim gözümüze peş peşe dakikalar halinde göründüğünden, her defasın da sadece bir yönünü gösterebilir, bir tek fotoğrafını sunabilir. Sadece anlık görüntülerden oluşan bir dizi halinde var olmak, bir insan için müthiş bir zaaftır şüphesiz; ama aynı zamanda müthiş bir güçtür de; bu kişi hafızanın ürünüdür ve belirli bir ânın hatırası, daha sonra olup biten her şeyden haberdar değildir; hafızanın kaydettiği an ve onunla birlikte, o hatırada şekillenen kişi, varlığını sürdürür, yaşamaya devam eder. Üstelik bu parçalanma, ölüyü yaşatmakla kalmayıp çoğaltır da. Benim teselli bulabilmem için, bir değil, sayısız Albertine’i unutmam gerekirdi. Aralarından birini kaybetmiş olmanın üzüntüsüne tahammül edebilir hale geldiğimde, bir başkasıyla, onlarcasıyla, aynı üzüntüyü baştan yaşamak durumundaydım.
Reklam
Hiç şüphesiz, nasıl ki geçmişte, Albertine’e, beni sevsin diye, “Sizi sevmiyorum,” dediysem, benimle çok sık görüşsün diye, “Ben insanları görmeyince unuturum,” dediysem, ayrılık fikrinin önüne geçmek için, “Sizden ayrılmaya karar verdim,” dediysem, şimdi de, bir hafta içinde mutlaka dönmesini istediğim için, “Ebediyen elveda,” onu tekrar görmek istediğim için, “Sizinle görüşmem tehlikeli olurdu,” ondan ayrı yaşamak bana ölümden beter geldiği için, “Haklıymışsınız, birlikte bedbaht olacaktık,” diyordum. Heyhat!
Allah'ın azabı hiç şüphesiz daha şiddetli ve rezil edicidir.
... Hiç şüphesiz ki başkasının duygularının belirtilerinin farkında olduğumuz zaman, kendimizi aynı duygu durumuna sokmaya meyilliyiz. ...
Sayfa 38
Peygamberler diyarına varis olmaya en lâyık olan ümmet hiç şüphesiz İslam ümmetidir.
Reklam
Avrupalıların yayılması da, hiç şüphesiz çok kere sömürü ve zulüm demekti.
Sayfa 100 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
336 syf.
·
Puan vermedi
Gerçek yaşamdan esinlenilen kitapları okurken belki okuduğumuz her şey bize daha fazla yola çıkma cesareti veriyor diye düşünüyorum. Her şey Leyla 'nın başının sol tarafındaki yoğun ağrının onu artık hastaneye düşürmesiyle başladı. Doktor Yusuf ile karşılaştığı o an ve hastalığını öğrenmesi gidişatı tamamen değiştirmişti. Beyninde tümör
Leyla'yı Bulmak
Leyla'yı BulmakSerpil Çoşan · İnkılap Kitabevi · 202325 okunma
Cumhuriyetçilik hiç şüphesiz ki 19. yüzyılın Osmanlı İmparatorluğu'nda meşum bir kavramdı.
' Eğer birisi, "Bana İnanabilirsin.", diyorsa bu hiç şüphesiz çok rahat yalan söyleyebildiği anlamına gelirdi. '
Sayfa 136 - Altın KitaplarKitabı okudu
Reklam
Tüm bunlara rağmen bugün bizler, göz ardı edilemeyecek olumlu gelişmelere şahit oluyoruz. Bu da hiç şüphesiz tüm Arap âleminin, Irak'a askerî müdahalede bulunmak isteyen ABD'nin karşısında durmasıdır. Arapların, kendini ilâh gibi gören Amerika'nın karşısında durması bizlere bu ümmetin asla ölmeyeceğini göstermektedir.
“Gerek erkekten, gerek kadından kim, mümin olarak, iyi amel işlerse, hiç şüphesiz onu (dünyada) çok güzel bir hayat ile yaşatırız ve onları muhakkak yapageldiklerinin daha güzeliyle ecir veririz.” (Nahl: 97).
Düşünmesi acı gelebilir belki ama zeka güzellikten hiç şüphesiz daha kalıcıdır.
Tuhaf biri olduğumu, beni hiç şüphesiz bu yüzden sevdiğini ama belki de günün birinde, yine aynı sebepten ötürü benden nefret edeceğini mırıldandı.
Hiç şüphesiz...
Evet dostum! Izdırabınızın kadrini biliniz. O size büyük saadet anları hazırlıyor. Allah'tan daha büyük belâlar isteyen Fuzulî budala değildi: Bahtiyarlığın sırrını biliyordu....
Sayfa 172 - ÖTÜKENKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.