Şuraya varıyoruz: 'Hoşça bak zatına zübde-i alemsin sen' dizesi, felsefeyi parçalı olmayan, tamamlanmış bir bütünsellik, bir sistem olarak sunan verili, konvansiyonel projenin, felsefe projesinin dışında kalıyorsa, bu, o dizenin bir felsefi argüman olmadığı anlamına gelmez.
Buna rağmen Hilmi Ziya Ülken hocamız, Felsefe yapma edimini, bu projenin içinden okuduğu için, bu ve buna benzer dizelerin Felsefe değil, 'hikemiyat' sayılması gerektiği konusunda uyarıyor bizi.
Dolayısıyla Ülken Hoca'yı izlersek, 'Hoşça bak zatına', 'hakimane edebiyatın veya edebi hikmetin' felsefeyle karıştırılmaması gerektiğini gösteren örneklerden biri gibi durur. Ülken açıklıyor; -şöyle: "Eski Hind hikemiyyatından mülhem olup, Beydeba'ya nisbet edilen Kelile ve Dimne ve bundan esinlenerek Binbir Gece Masalları veya Humayunname, Arapların Makaamat-ı Harirî'si, Şeyh Sadi'nin Gülistan ve Bostan'ı, Lafontaine'nin hikaye ve masalları, hatta Ebu'I-Ala'nın Lüzumiyyatı, Mevlana'nın Mesnevi'si, Aşık Paşa'nın Garibname'si, Dante'nin İlahi Komedya'sı, Milton'ın Kaybolmuş Cennet'i, Geethe'nin Faustu vs. de felsefe de ğildir. Çünkü bunlar, Ülken Hoca'ya göre 'felsefe eserlerinin ruhu olan sistemlilik, açıklık; bilgi, varlık ve değerlere ait bütün halinde bir açıklama olma vasfı'ndan yoksundurlar.