Kendi tarihimize bakarsak,otuz altı Osmanlı padişahı içinde dediğim dedik üç tanesinin ismi söylenir. Biri Fatih Sultan Mehmed Han, biri Yavuz Sultan Selim Han, biri 4.Murat Han. Diğerlerinin istedikleri olmamıştır. Evlenmelerine varıncaya kadar karışılır."Adet değildir efendim, usul değildir padişahım, hükme aykırıdır, vs." diye her şeylerine karışılmıştır.
Sayfa 120Kitabı okudu
Hume'un felsefesi, ister doğru olsun ister yanlış, on sekizinci yüzyıl makûlluğunun iflasını temsil eder. Locke gibi duyarlı ve empirik olma, hiçbir şeye güvenmeme, ama deneyim ve gözlemden elde edilecek bilgiyi arama niyetiyle yola çıkar. Ama Locke'tan daha iyi bir zekâya ve çözümlemede daha fazla kavrayış keskinliğine sahip olduğu ve rahatlatıcı tutarsızlıkları kabul etme kapasitesi daha az olduğu için, deneyimden ve gözlemden hiçbir şey öğrenilemez şeklinde feci bir sonuca ulaşır. Rasyonel inanç diye bir şey yoktur: "Eğer ateşin ısıttığına ya da suyun serinlettiğine inanıyorsak, bunun tek nedeni başka türlü düşünmemizin bize çok fazla acıya mal olmasıdır." İnanmadan edemeyiz; ama hiçbir inanç akla dayandırılamaz. Ayrıca bir eylem çizgisi, başka bir eylem çizgisinden daha rasyonel olamaz; çünkü hepsi irrasyonel kanılara dayanır. Bununla birlikte, bu son sonucu Hume çıkarmamış gibi görünüyor. I. Kitabın sonuçlarını özetlediği kuşkucu bölümde bile şöyle diyor: "Genel olarak konuşursak, dindeki yanlışlar tehlikelidir; felsefedekiler ise yalnızca alay konusudur." Bunu söylemeye hakkı yoktur. "Tehlikeli" nedensel bir sözcüktür ve nedensellikten kuşku duyan biri, bir şeyin "tehlikeli" olduğunu bilemez.
Sayfa 318Kitabı okudu
Reklam
İşte, nazik bir noktaya geldik... Bir takım vicdan baskılarından ibaret olan ve Şeriat hükmü ifade etmeyen, dünya nizamında hiçbir parmağı olmayan Hristiyanlık, (Fransız İhtilâli)nden sonra, meydana gelen (Laisizm), daha doğru kelimeyle (Laisite) prensipleriyle dünyadan ayrıldı. Yani, devlet işinden uzaklaştırıldı. Şimdi, burada, hepinize,
Sayfa 106 - BÜYÜK DOĞU YAYINLARI / İSLÂM VE ÖBÜRLERİKitabı okudu
Japoncada, evlilik anlamına gelen sözcüklerden biri olan "Home-iri" "eve gece gizlice girmek" diye çevrilebilir, ve bu deyiş, ilkel halkların büyük bir bölümü arasında süregiden evlilik ilişkilerinin biçimini bize tam anlamıyla açıklamaktadır.
Aydınlanma'nın dili, yani onun lingua fronco'sı' Fransızca'ydı. Fransızca yayınlanmış olan her şey Avrupa'nın dört yanındaki eğitimli kişilere kolaylıkla ulaşıyordu. Orijinal metni Fransızca olmayan önemli yapıtlar hemen bu evrensel dile tercüme ediliyordu. Dünyadaki "yazın adamları"nın hepsi, kendilerini Fransız yazarların müridi ilan etmişti. İskoçya'dan David Hume ve Adam Smith'ten tutun, Amerikan kolonilerinden Benjamin Franklin ve Thomas Jefferson'a veya Milano'dan Cesare Beccaria'ya kadar bu böyleydi. "Hedefe ulaştıklarını" Paris salonlarına kabul edildikleri zaman anladılar. Kıta Avrupası'nın bütününde, saray çevreleri ve varlıklı burjuvazinin beğenileri için Fransa örnek teşkil ediyordu. Sussex'li bir toprak sahibi oğluna şöyle yazmış: "Fransızca bilen biri, kendini ifade etme sıkıntısı yaşamadan Dünya'nın her yerine seyahat edebilir, kendini bütün çevrelere hoş gösterebilir, ki bu başka hiçbir dil için geçerli değildir."
NTV Yayınları
Home office çalışanlar
Evde çalışmak, günlük hayata pek karışmamak belki fazla sorunlu biri yapmıştı beni; her şeyden rahatsızlık duyan ama bu rahatsızlıklarını da dile getiremeyen kuruntulu, korkak biri olmuştum belki de
Reklam
296 öğeden 71 ile 80 arasındakiler gösteriliyor.