Yanık bağrında yıllardır, kanar mızrâbının yâdı,
Gel ey bîçâre Şark'ın Şark’a küsmüş gitmiş evlâdı.
Zaman ıssız, görünmez kimse meydanda,
Gel ey dâhî-i gâib san’atin pek bîkes arkasında.
Bütün cevvinde ölgün rûhu inler bir derin ye’sin,
Bu vîran kubbe yüksek bir fîgan ister ki ses versin.
Evet, yüksek senin ûdun kadar yüksek fîgan
İstanbul'u , kozmopolit bir ülkeyi (ki bence ülke) kitapta yaşamak bu olsa gerek. Tıpkı onun gibi kozmopolit bir aile olan Kazancı ailesinin birbirinden farklı, hüzünlü, neşeli, asi, geçmişte kalan, an'ı yaşayan ve elbette ki olmazsa olmaz hasır altına itilmeye çalışılan feminizmin dumanını kokladığım ve ülkemizin aşamadığı en büyük dramlardan biri olan ensest ilişkiye atıfta bulunmuş yazar.
Ermeni sorununu irdelemiş karakterleri aracılığıyla. Bunu savunan bir kalemi olduğu için yazar ve kitabı çok eleştirildi, hatta yargılandı. Kitabı okuduğunuzda yazarın hangi tarafı daha çok beslediğini, hangi tarafı asimile etmeye çalıştığını anlayacaksınız.
Yine kitabın finalinde okuyucuyu alabora etmeyi fazlasıyla basarmış kelime cambazı yazar :)
Zengin bir anlatımı olduğunu düşündüğüm yazarla tanışmanızı tavsiye ederim .
Baba ve PiçElif Şafak · Doğan Kitap · 201715,7bin okunma
William Shakespeare gerçekten her tiyatro eserini hayranlıkla okuduğum bir yazar, usta. Şuana kadar her eserini özümseyerek ve ince anlamlarıyla derinlere inerek okumaya çalışıyorum.
Daha önce okuduğum eserlerinden hepsini çok beğensem de en çok
Ama söz vermiştin hüzünlü bir hikaye anlatmayacağına diye sitem etti kayıp güvercin yavrusu. Seni uyarmıştım. Acıklı bir hikaye duyarsam kanatlanıp uçarım demiştim.
ADI YOK GİBİ
Kül tabağında boynu bükük bir sigara izmariti gibi
Bırakıp gittin beni
Kirli çamaşırların(ın) arasına sıkışmış
Eskimiş çoraplar(ın) gibi
Unutup gittin beni
Günlerin suskun cehenneminde
...
"Anlaşılmayı ummak değildi niyetim. Zaten isteseler de anlayamazlardi. Dünyanın çürümüş ruhunda hapsolmuştu karanlıkları.... Dokunmaktan aciz oldukları kalplere , Göz ucuyla bakmayi dahi reddediyorlardi...
Hangi unutulmuş zamanda üşüyordum bilmiyorum.. Ama insan denilen varlığın, varlığına dahi katlanamiyordum... Hüzünlü titreşimlerimi ve yorgun titreyişlerimi anlamayan müsvedde bir kalabalığın arasında yavaş yavaş yok oluyordum.
Anlamak kadar anlaşılmak da boktan..Kimi neden anlamak isteyeyim ki bunca anlamsızlığın içinde neyi kime anlatayım.
Bazı duygularin piç edilişinin kaçıncı yılını kutlayayım ?
Ya da sonucunu çoktan bildiğim hangi boktan insan arttığının hayatına sokulayim ?
Her insan bir başkasının artığı iken , ben hangi birinde tazelenmeyi umayım?
Ben yoruldum, sıradaki hayalkırıklığı hakedenlere gelsin...🖤 "
Sev🍀
14.09.2023
"Neredeydin, " diyorum. "Nasılsın, iyi misin?" "Seni özledim," diyor. "Kalbini kırdıysam özür dilerim kardeşim," diyorum. "Önemli değil," diyor. Zaten kalbini Ikea'dan almış, söküp takabiliyormuş. Ayrıca yalanlara inanmaya ihtiyacı varmış. Bütün çaresiz insanlar gibi... Bütün hasta yakınları gibi... Dağılan bir okul gibi...
Hüzünlü piç." diyorum ona ismini bilmediğimden. O da bana, "Acemi piç." diyor. "Yok dünyadan haberin. Bir fabrika paydos ederken ortalığa çöken hüznü bilmiyorsun. Bilmiyorsun suya bırakılmış kağıttan kayıkların gerçek anlamını. Rüzgarda uçuşan torbaları... Moloz dökülmüş arsaları... Bu hızla ölmeye devam edersek bütün dünya mezarlık olacak. Ama sen hala ölümü kişisel bir şey olarak algılıyorsun. Herkes uzmanı olduğu konunun zalimi olmuş." "Ben de mi?" diye soruyorum. "Sen de," diyor. "Ama üzülme. Her seyi unutturacağız. Hiçbir şey bırakmayacağız arkamızda. Çekip giderken sırtımıza saplanacak bir çift göz olmayacak. Enkazımızı toplayıp öyle gideceğiz. Asgari centilmenlik, toz olmayı bilmeyi gerektirir."
TRT dizisinde duydum yazarın adını. Övgü alan bir öykücü. Kitaplarını merak ettim. Bununla başladım. Çok sıcak, içten, bozkırın tadını veriyor. Yazar hayatını çoğunlukla Yozgat'ta geçirmiş, özelde Yozgat'ın genelde bozkırın (iç ve orta anadolunun) ya da taşranın kültürünü, sıcaklığını, gündelik yaşamını, aşklarını, kavgalarını iyi