Yanık bağrında yıllardır, kanar mızrâbının yâdı,
Gel ey bîçâre Şark'ın Şark’a küsmüş gitmiş evlâdı.
Zaman ıssız, görünmez kimse meydanda,
Gel ey dâhî-i gâib san’atin pek bîkes arkasında.
Bütün cevvinde ölgün rûhu inler bir derin ye’sin,
Bu vîran kubbe yüksek bir fîgan ister ki ses versin.
Evet, yüksek senin ûdun kadar yüksek fîgan
Ama söz vermiştin hüzünlü bir hikaye anlatmayacağına diye sitem etti kayıp güvercin yavrusu. Seni uyarmıştım. Acıklı bir hikaye duyarsam kanatlanıp uçarım demiştim.
"Neredeydin, " diyorum. "Nasılsın, iyi misin?" "Seni özledim," diyor. "Kalbini kırdıysam özür dilerim kardeşim," diyorum. "Önemli değil," diyor. Zaten kalbini Ikea'dan almış, söküp takabiliyormuş. Ayrıca yalanlara inanmaya ihtiyacı varmış. Bütün çaresiz insanlar gibi... Bütün hasta yakınları gibi... Dağılan bir okul gibi...
Hüzünlü piç." diyorum ona ismini bilmediğimden. O da bana, "Acemi piç." diyor. "Yok dünyadan haberin. Bir fabrika paydos ederken ortalığa çöken hüznü bilmiyorsun. Bilmiyorsun suya bırakılmış kağıttan kayıkların gerçek anlamını. Rüzgarda uçuşan torbaları... Moloz dökülmüş arsaları... Bu hızla ölmeye devam edersek bütün dünya mezarlık olacak. Ama sen hala ölümü kişisel bir şey olarak algılıyorsun. Herkes uzmanı olduğu konunun zalimi olmuş." "Ben de mi?" diye soruyorum. "Sen de," diyor. "Ama üzülme. Her seyi unutturacağız. Hiçbir şey bırakmayacağız arkamızda. Çekip giderken sırtımıza saplanacak bir çift göz olmayacak. Enkazımızı toplayıp öyle gideceğiz. Asgari centilmenlik, toz olmayı bilmeyi gerektirir."
Zaten kalbini İKEA'dan almış, söküp takabiliyormuş. Ayrıca yalanlara inanmaya ihtiyacı varmış. Bütün çaresiz insanlar gibi...Bütün hasta yakınları gibi...Dağılan bir okul gibi...
Neredeydin diyorum nasılsın iyi misin? Seni Özledim diyor. Kalbini kırdıysam özür dilerim diyorum. Önemli değil diyor, zaten kalbini İkea'dan almış, söküp takabiliyormuş. Ayrıca yalanlara inanmaya ihtiyacı varmış. Bütün çaresiz insanlar gibi. Bütün hasta yakınları gibi. Dağılan bir okul gibi. Hüzünlü piç diyorum ona ismini bilmediğimden. O da bana acemi piç diyor. Yok dünyadan haberin. Bir fabrika paydos ederken ortalığa çöken hüznü bilmiyorsun. Bilmiyorsun suya bırakılmış kâğıttan kayıkların gerçek anlamını. Rüzgârda uçuşan torbalari. Moloz dökülmüş arsaları. Bu hizla ölmeye devam edersek bütün dünya mezarlık olacak. Ama sen hâlâ ölümü kişisel bir şey olarak algiliyorsun. Herkes uzmanı olduğu konunun zalimi olmuş. Ben de mi diye soruyorum. Sen de diyor. Ama üzülme. Hiçbir şey bırakmayacağız arkamızda. Çekip giderken sırtımıza saplanacak bir çift göz olmayacak. Enkazımızı toplayıp öyle gideceğiz. Asgari centilmenlik toz olmayı bilmeyi gerektirir.
“Ama söz vermiştin hüzünlü bir hikâye anlatmayacağına” diye sitem etti Kayıp Güvercin Yavrusu. “Seni uyarmıştım. Acıklı bir hikâye duyarsam kanatlanıp uçarım demiştim.”