"Kendisinde anlayış ve idrakin bulunmadığı hiçbir ibadette ve yine kendisinde tedebbürün (düşünmenin) bulunmadığı hiçbir kıraatte hayır yoktur!"
— Hz. Ali
Hazret-i Ali ve Muaviye meselesi...
Bu mesele, İslâm tarihinde 13 asır boyunca türlü sapık zümre ve fertlerin, doğrudan doğruya itikadî sahada, kimya kâğıdı gibi ayırıcı çizgisi olmuş ve tereddiye götürüle götürüle, «Sahabi nedir ve ne demektir» hikmetini zedelemeye kadar vardırılmıştır.
Bugün bile vaziyet, Türkiye'de ve bütün İslâm ülkelerinde aynı. Her tarafta sapık zümreler ve fertler İbn-i Sebe' metoduyla Hz. Ali'ye insan üstü bir mübalağa gözüyle bakan anlayışlarını, mukabil bir düşman kutbuna istinat ettirebilmek için Hazret-i Muaviye'yi seçmişler ve seçmektedirler.
Dâva, her sahabiye ait malum hürmet tabirinden sonra «Allah, yüzünü keremlendirsin!» hitabındaki üstün rütbeye sahip, Peygamber Evi ve Nur Nesli temsilcisi Hazret-i Ali'yi mubalağa etmek ve bütün bu eşsiz faziletlerüstü bir dereceye çıkarmak yolunda ona bazı noktalarda karşı duranları kötülemekse, niçin Hazret-i Aişe, Talha ve Zübeyr gibi büyükleri ele almazlar da -ki ele alınamazlar- ille Muaviye üzerinde saplanıp kalırlar? Ve Hazret-i Ali aşkını Muaviye nefreti şeklinde yaşamayı âdetâ mezhepleştirirler.