Kalp gözü açık olanlar kişilerin ahlaklarını çeşitli suretler halinde görürler. Mevlana rahmetullahi aleyhi diyor ki, " İnsanın kalbi orman gibidir. Orada aslan gibi de, yaban eşeği gibi de huylar bulunur. " Eğer kişi ahlakını terbiye ederse ondaki güzel huylara uyar, kötü huylardan sakınırsa insanın manevi sureti güzelleşir.
Reklam
Şu insanın şeklini, birtakım birbirine zıt vasıfları birleştirerek meydana getirdiler. Onun nakşını, suretini, gamın tezgahında çizdiler, çamurunu kederde yoğurdular. İnsan bazen şeytan olur, bazen melek, bazen de yırtıcı canavar kesilir. Bu ne esrarlı bir varlıktır ki çeşitli huylar, çeşitli meziyetler bir araya toplanarak onu meydana getirmiştir. (Hz. Mevlânâ, Dîvân-ı Kebir'den Seçmeler, cilt 4, s. 31, çev. Ş. C.)
Sayfa 139 - Kaknüs YayınlarıKitabı okuyor
biraz ağır...
Sendeki eşkiyalığın, azgınlığın azalmasını istiyorsan çalış, çabala da sendeki felsefi düşünceler azalsın. Tabiattan ve hayalden doğan felsefi düşünceler, celâl sahibi Allah'ın nurunun feyzinden doğan hikmet değildir. Dünya "hikmeti"; felsefeyi, zannı ve şüpheyi arttırır. Fakat din hikmeti insanı göklerin üstüne çıkarır, ötelere yüceltir, Ahir zamanın zeki filozofları, kendilerini önce gelenlerden üstün gördüler. Onlar hileler öğrenerek ortaya atıldılar. Dine aykırı fikirler ile Hakk bilginlerini üzdüler. Onlar, ne akıl almaz işler, düzenler peşinde koştular! Asıl kâr ve manevi kazanç iksiri olan sabrı, bağışlamayı, hoşgörüyü ve cömertliği yok ettiler. Ey hakikati arayan kişi! Şekil ve nakış tozunu gördün ya, rüzgârı da gör. Köpüğü gör dün ya, köpüğü meydana getiren uçsuz bucaksız denizi de müşahede et. Ey insanoğlu, bunları düşünerek müşahede et, gör! Çünkü sende işe yarayan ancak bu görüştür. Bu görüşten başka neyin varsa, onlar yağdır, ettir, iliktir, damardır, sinirdir. Ey insanoğlu, senin yağın mumları ışıklandırmaz, yani mum yapmakta kullanılmaz. Etin de şarap içenlere kebap yapılmaz. Bütün şu tenini, gövdeni baştan başa bakışta, görüşte yok et, erit! Bakışa git, bakışa! (Hz. Mevlânâ, Mesnevî, cilt 2, s. 496, çev. Ş. C)
Sayfa 134 - Kaknüs YayınlarıKitabı okuyor
Kierkegaard örneğinde olduğu gibi, Batılı büyük filozofların yaşam öyküleri çoğu zaman bir trajediden ibarettir. Bu gerçeği 1200'lerde fark eden Hz. Mevlânâ, filozofları tek kanatlı kuşlar olarak tanımlamıştır.
Sayfa 133 - Kaknüs YayınlarıKitabı okuyor
Hz. Mevlânâ'nın ifade ettiği gibi, badem ağaçları birbirinden çok farklı görünseler de, badem yağı aynıdır.
Sayfa 131 - Kaknüs YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Şekil ve dış görünüş, akıl denizine, "külli aklın nur deryasına" dalmak, deniz olmak ister, fakat aklı akılla, nuru nurla aramayıp da, hislerine ve sebeplere (nedensellik/causality) başvurduğu için, akıl denizi onu, o başvurduğu şeyden de uzağa atar. (Hz. Mevlânâ, Mesnevî, çev. Ş. C.)
Sayfa 128 - Kaknüs YayınlarıKitabı okuyor
Gelgelelim "damla", içindeki "Can" vasıtasıyla, ayrı düştüğü "deniz"le hep bağlantı halindedir. Varoluş konumu açısından insan, iki kutuplu bir varlıktır. Bir kutupta beden, diğer kutupta ise Can yer alır. Wilber'in söylediklerine tasavvufi açıdan bakarsak: Ten candan, Can da tenden gizli değildir. Fakat kimseye Can'ı görme izni verilmemiştir. (Hz. Mevlânâ, Mesnevî, 6. beyit, çev. Ş. C.) Dünyada güneş gibi insanı şaşırtan acayip bir şey yoktur. Fakat Can güneşi, ondan daha çok şaşırtıcıdır. Çünkü dünyayı aydınlatan güneş fanidir. Can güneşi ise ebedîdir. Onda "dün" yani geçmiş zamanın anlamı yoktur. (Hz. Mevlânâ, Mesnevî, çev. Ş. C.)
Sayfa 119 - Kaknüs YayınlarıKitabı okuyor
Ayın burcudur ama Ay değil...
Batıp giden, gâh böyle, gâh şöyle olan güzel değildir, ben batıp gidenleri sevmem. Bazen hoş, bazen nahoş olan, bir zaman su, bir zaman ateş kesilen, ayın burcudur ama ay değil... (Hz. Mevlânâ, Mesnevî, cilt 3, s. 112, çev. Ş.C.)
Sayfa 111 - Kaknüs YayınlarıKitabı okuyor
Sevgili mal verene, altın bağışlayana kendini öptürmez. O aşk derdi ile sararıp solan gerçek aşka yanağını uzatır. (Hz. Mevlânâ, Dîvân-ı Kebir'den Seçmeler, cilt 1, s. 306, çev. Ş.C.)
Sayfa 105 - Kaknüs YayınlarıKitabı okuyor
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.