Ne Royals Cafe, Ne Starbuck Cafe... Ağrı Dağı'nın eteklerinde Doğayla iç içe otantik ve nezihin sadeliği...#Şehrin gürültüsünden, tozundan, bıkmış insanların bir nevi ütopyasıdır,(Doğayı)düşlemek, yaşamak...Kapital hayatın dejenerasyonu devası yorgunluk...
Kaybolan samimiyetler..
Özlenen muhabbetler...
Tarihe karışan komşuluklar...
Önemsenmeyen akraba ve dostluk ilişkileri...
Hepsi kökleşen günahlarımızın ve umursamaz
yaşantımızın kurbanı oldu...
Anladım ki insanlar; susanı korkak, görmezden geleni aptal, affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar. Oysa ki; biz istediğimiz kadar hayatımızdalar. Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar...
Bukowski'nin dediği gibi: “Hayatta kimseyi değiştiremezsin ve kimse için değişmemelisin. Ne sen başkası için mecburi istikametsin; ne de başkası senin için. Yorma kendini; bırak hayatına eşlik etmek isteyenler seninle gelsin.”
Herkesle çok iyi geçinen, herkese şirin davranan, “aman ne şiş yansın, ne de kebap!”, diyen, bi oraya, bi buraya oynayan insanlardan hiç hazlanmıyorum. Hem çok sinsi ve üç kağıtçı oluyorlar, hem de inanılmaz faydacı...