Gene bir gün yakaladığım eşkıyalarla, şehrin çarşısından geçerken, orta yaşlı bir adam yanıma yaklaştı ve — Sen şu Sokolof ve çetesini yakalayan, Bulgarlara göz açtırmayan adam değil misin? — Evet... Dikkatle, hatta alay edercesine suratıma bakıp — Sen bunları yakalamak için hayatını tehlikeye attığını biliyorsun tabiî? Şaşırmıştım. —
Reklam
Gene bir gün yakaladığım eşkiyalarla, şehrin çarşısından geçerken, orta yaşlı bir adam yanıma yaklaştı ve .— Sen şu Sokolof ve çetesini yakalayan, Bulgarlara göz açtırmayan adam değil misin?... — Evet...Dikkatle, hatta alay edercesine suratıma bakıp : — Sen bunları yakalamak için hayatını tehlikeye attığmı biliyorsun tabiî? Şaşırmıştım. —
ESARETTEN FiRAR HADiSESiNDE SIRLI BiR HABER
ESARETTEN FiRAR HADiSESiNDE SIRLI BiR HABER Hz. Üstâd Bediüzzaman, Rus esaretinden firar hadisesinde mazhar olduğu harika teshilattan sadece bir numune olarak; 1923'lerde Van müftüsü olan şeyh Ma'sum Efendi'ye hususi şekilde anlattığı ve bu zatın da, Üstâd'ın Van'daki sevgili talebesi Molla Hamid'e özel olarak
ulan meral.. ah aziz nesin ah.. =/
Meral, şimdi söyleyeyim, senin çocukları her dövüşünde, onlara her bağırışında, benim içerde, kendi odamda ağladığımı, çocuk gibi ağladı­ğımı biliyor muydun? Ali’nin her, “Anne beni dövdün, dövdün ha?” diye soruşunda ben ağlıyordum. Meral, ben çocuk gibi değil, bir çocuk adamım. Bu yanımı herkesten sakladım. İçli insanım. Sertliğim, kabalığım, belki bu duyarlılığımın, içliliğimin dışa ters vuruşu. Gazetedeki haberler beni ağlatıyor, şarkılar beni ağlatıyor. Ama kişiliğimi de bu kızgınlığıma, içliliğime, duyarlılı­ğıma borçluyum. Sen çocukları boyuna dövüyordun. Bundan nasıl tedirgin olduğumu bakışımla, duruşumla, sözle, ricayla, yalvararak belli ettim. Olmadı. En sonunda bigün patlayıverdim. Ama senin öyle sinirlerin bozulmuş ki... Çocuğa bundan ne? Benim dertlerim, üzüntülerim, yorgunluklarım sen­den az mı Meral? Nasıl dayanıyorum? Daha da dayanacağım, senin beni bırakıp gitmene bile... Bana baksan, yine dayanmam için yeterdi. Han­gimiz çok dayanıyoruz? Benim kadar yorgun musun, bitik misin? 44 ya­şındayım. Bu 44 yıl 10 tane 44’lük adamın çilesi içinde geçmiş, öyle de geçiyor. Kaç kişi çekmiş benim çektiğimi? Yine de gözlerimle gülmesini, dayanmasını biliyorum. Çocuklara son zamanlarda “Allah cezanızı versin.” “Allah belanızı versin!” diye bağırmaya başladın. Bu bağırmaların, bu cezalar, belalar onlara değil, elbet banaydı. Bilerek değilse bile, bilinçaltında bana kızı­yordun. Belki farkında bile değilsin. Bu içten kızgınlıklarını, türlü ne­denlerle dışa vuruyordun. Beni azarlıyordun, paylıyordun. Başkalarının yanında bile yapıyordun bunu.
Ahmed Arif'in Cigarası Niye Karanfil Kokar? "Dağlarına bahar gelmiş memleketimin"(1) dizesinde saklıdır bunun yanıtı... Büyük olasılıkla cigarası hapishane yakınlarındaki eline çabuk bir büfeden alınmamıştır. Memleketinden hasretle gönderilmiş olup halis kaçak tütünden yapılmıştır. İnce parmakların, sevginin özeni ve emeğiyle
Sayfa 138 - Metis yayınları, Kasım 2012Kitabı okudu
Reklam
İnatçılıkta Siddharta gibi ol Hahahaha
Odaya varıp küçük pencereden içeri baktı, Siddhartha, kollarını kavuşturmuş, olduğu yerde duruyor, çıplak baldırlarında ay ışığı yansıyordu. Yüreğinde endişe, Brahman baba dönüp yatağına geldi. Bir saat geçti, yine kalkıp geldi, iki saat sonra yine kalkıp geldi, küçük pencereden baktı içeri, Sidd- hartha’nın ayakta öylece durduğunu gördü ay ışığında, yıldızların ışığında, karanlıkta. Ve birer saat aralarla çıkıp geldi sürekli; suskun, odadan içeri baktı, yerinden kımıldamadan içerde durduğunu gördü Siddhartha’nın, yüreğine öfke, yüreğine huzursuzluk doldu, yüreğine duraksama, yüreğine acı doldu. Ve gecenin gün ağarmadan önceki son saatiydi ki, çıkıp yeniden geldi ve odaya girdi, Siddhartha’yı ayakta dururken buldu; oğlu büyümüş göründü gözüne, sanki yabancılaşmış göründü. “Siddhartha,” dedi, “niçin bekliyorsun?” “Niçin olduğunu biliyorsun.” “Hep böyle durup bekleyecek misin, sabah olana kadar, öğle olana kadar, akşam olana kadar?” “Hep böyle durup bekleyeceğim.” “Yorulacaksın, Siddhartha.” “Yorulacağım.” “Uyuyakalacaksın, Siddhartha.” “Uyumayacağım.” “Öleceksin, Siddhartha.” “Öleceğim.”
“gök bile basıyor. içerde boğulurum.” “âşık mısın sen yoksa?” dedi. “yok deve,” dedim. niye dediysem.
Sayfa 39 - 1. baskı ekim 2022 istanbulKitabı okudu
" Nasıl?" " Sürünerek. Içerde çok yer var. Sana yardım etmemi ister misin?"
Sayfa 101Kitabı okudu
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
Reklam
Ah Selilm’im. Bana anlatsan dinlerdim!
Seni tanımadan önce ağaçların çiçek açtığı ve yaprak döktüğü mevsimleri hep kaçırırdım derdi resim yapmayı sevdiğim halde denizin mavisini bilmezdim yaprağın yeşilinin her mevsimde değiştiğine dikkat etmemiştim seni tanıdıktan sonra o güne kadar tabiat resmi yapmayı sevmediğim halde bir ağaç bir yaprak küçük bir ot bile çizmiş olmadığım halde ve
İletişim YayınlarıKitabı okudu
"Mete içerde, kapıda kalmış yine. Annesi babası düğüne gitmiş, anahtarı evde unutmuş. Sizin evde bekleyebilir mi­yim dedi, iyi geç dedim. Sonra boş bulundum aç mısın diye sordum." "Anne sen ne yaptın?" "Sorma, meğer o çocuk da yıllardır bu soruyu bekliyormuş. Niye uyarmadımz oğlum beni? At gibi yiyor deseydiniz, bir leğene göbek, marul, arpa, soğan doğrar koyardım bunun önüne. Hayır baban da gelir bir saate yeni yemek yetişmez, aç koydu bütün aileyi."
65 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.