YEŞİL PERİ GECESİ - AYFER TUNÇ (Kapak Kızı serisinin ikinci kitabı)
-
Kapak Kızı’nı o kadar beğenerek okumuştum, o kadar sevmiştim ki.. Yeşil Peri Gecesi’ni okumaya can atıyordum. Kapak Kızı’na bu kadar bayıldıktan sonra tabii ki Yeşil Peri Gecesi’nden beklentim çok yüksekti ama bu kadar güzel olacağını düşünmemiştim.
Kapak Kızı’nda erotik
Hayat bu; her şey olacağına varırdı. Derler ki: "Bir felaketten kurtulunca ardından güzel günlerde gelir." İkinci devrede işlerin daha iyiye gideceğini söyledim Jiazhen'a. Dişiyle ipi keserken, bana baktı ve şöyle dedi: "Parada pulda gözüm yok! Her sene sana yeni bir çift ayakkabı dikebildiğim sürece mutlu olacağım.” Jiazhen'in ne demek istediğini anlamıştım: Eşim, bundan böyle bir daha ayrılmak istemiyordu. Yüzünün ne kadar yaşlanmış olduğunu görünce içim acıdı. Jiazhen haklıydı. Bütün aile her gün bir arada olduğu sürece, paranın ne önemi vardı?
Bir haber aldım sana dair
Acıdı içim yandı yüreğim
Halüsinasyonlarda yaşattığım seni
Buram buram koklamak
Derdine ilaç olmak isterdim
Sahi sende ister miydin?
Ne olur sana bir şey olmasın
Bari hayallerimde yaşattığım seni
Görmek hep nasip olsun
Tunebuni
Ah Charlie... Bugüne kadar okuduğum en farklı kitaptı. Korkunç yazım yanlışları ve imla hatalarıyla başlıyor kitap ama bunun elbette bir sebebi var. Düşük IQ ile doğan bir insanın, bir takım deneyler sonucu hayatının nasıl değiştiğini anlatıyor(spoiler vermemek için zor tuttum kendimi:) Charlie'nin günlüğünü okurken onun tertemiz düşüncelerine, saflığına, duygu aktarımına içim acıdı. Zaman zaman kahroldum. Kısacası ilk fırsatta okuyun...
Uzak ilkbaharlar düşledim; sadece dalgaların köpüğünü ve doğumumun unutuluşunu aydınlatan bir güneş, toprağa ve her tarafta sadece başka yerde olma arzusu duyma derdine düşman olan bir güneş düşledim.
"Nasıl Dayandım? Nasıl dayandık, bir yudum su boğazımıza durup bizi boğmadan akarken?" diyor Tantûralı Rukayye. 1948 ve sonrasında yaşananlar için söylese de bugüne, bugünün insanına sesleniş gibi bu satırlar. Tantûra, Filistin 'in Hayfa iline bağlı bir sahil köyü. 21 Mayıs 1948' de işgal ediliyor. Köy halkının çoğunluğu
Okurken tek cümle ile 'içim acıdı'.
Ne olduğumuzu fark ediyoruz, ne olacağımızı da... Lakin bunu durduracak bir formüle hazır değiliz ya da uygulamaya sokacak iradeye.
Kitapta, kültürel farklılıkların vermiş olduğu bir anlamsızlık ya da anlayamama var benim için. Bir insanın babasının ölümünden nasıl haberi olmaması bunlardan biriydi. Fakat şunu da bilmek gerekir ki, küreselleşen bir dünyada artık insanlar için de farklılık kalmayacak anlam dünyasında, kalmadı da. Anlam da anlamsızlık da kıtalar arasında paylaşılıyor.
Baştan sona kadar kopuk kopuk okuduğum ve yer yer tamamen odağımı kaybettiğim bir kitaptı. Eminim bir solukta okuyan bir okuyucu daha tatmin eden bir inceleme yapacaktır.
Bale gösterisini kaçırdım da, dört yaşının sesiyle o teselli etti beni telefonda. "Üzülme anne," dedi. "Başka anneler de yoktu. Bakıcı ablalar vardı hep." Kahroldum telefonda. Gittim gizli gizli ağladım dizinin çekildiği köşkün bahçesinde.
Üçüncü deli zavallının biri
Bakışları bomboş
Cam gibi mavi gözleri
Bir yangında dört yıl önce
İki çocuğu yanmış cayır cayır
Çıldırmış, karısı da ölünce
“ Kat kat kar yağdı üzerimize kor ve sıcak dalgalarla.
“ Deriden asfalt kazıdım ben, hatırlamanın üzerine.”
“ O kadar acıdı ki içim zamanı çekip durdurdum bir ikindi vaktinde.”
Bir atın hayatını, edindiği arkadaşlıkları ve dostlukları, çektiği zorlukları, sahipleriyle kurduğu bağları kendi dilinden okumak çok başka ve güzeldi. Dünyayı bir hayvanın gözünden görmek, algılayabilmek, düşünebilmek çok farklı bir bakış açısı kazandırdı diyebilirim. Kitabı okurken bazen içim acıdı bazen gözlerim doldu bazen mutlulukla gülümserken buldum kendimi. İnsanın içini yumuşacık hissettiren bir kitaptı. Bir atın insanı eğitmesine, bizlere bir şeyler öğretmesine şahit oldum. Bu dünyadaki her canlıdan öğreneceğimiz çok şey var. Sende güzel şeyler kattın bana, Siyah İnci
Cengiz Aytmatov’un Elveda Gülsarı adlı eserini okuduğumda da çok başka ve duygulu hissetmiştim. Galiba atlar bende güzel duygular uyandıran hayvanlar, okumak ve hayatlarına dahil olmak da çok güzeldi.
Kitapta beni en çok etkileyen alıntı ise şu oldu:
“Dünya niye bu kadar kötü biliyor musun?” diye sordu.
“Hayır.”
“Söyleyeyim o zaman. İnsanlar sadece kendi işlerini düşündükleri, ezilenlerin hakkını koruma ve suçluları ortaya çıkarma zahmetine girmedikleri için.”
Siyah İnciAnna Sewell · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20168,7bin okunma
Hayata çok anlam yüklemek veya hiç yüklememek arasında gidip gelen yaşlı bir kadının şiirsel hikayesi.
Mathea'nın hayatını okurken kendi hayatımla ilgili ortak noktalar keşfettim. Bazen gerçekten de hayata, insanlara gereksiz anlamlar yüklediğim oluyor. Eminim hepimizin oluyordur. Ya da tam tersi umarsızca, görmeden, düşünmeden yaşadığımız anlar da oluyor. İkisinin ortasını bulmak lazım diyor kitap.
Mathea'ya çok üzüldüm. İçim acıdı derler ya tam olarak öyle. Bu kadar görünmez, bu kadar silik bir hayat.. Ve en yakından en alakasıza kadar bu hep böyle.
Yaşlılık ve yalnızlık üzerine harika bir kitap. Yaşlılığın verdiği hissiyata bir de yalnızlık eklenmiş, zorlayıcı bir serüveni yazmış yazar. Oldukça keyifliydi..
İskandinav edebiyatının sakin bir dili var. Okurken pürüzsüz bir şekilde canlanıyor gözünüzde. Bu kitap da tam olarak öyleydi. Fırsatınız olursa kaçırmayın bu kitabı..